Alevilikte Nevruz: Velâyet Kandilinin Sönmeyen Nurudur Ali-2


Daha sonra da Hz. Peygamberin emanetlerini sahiplerine iade edip yine onun emri uyarınca Resulullahʼın kızı Hz. Fatıma, kendi annesi Fatıma ve yanındakilerle Medineʼye Hicret etmiştir.
“Hak-Muhammed-Aliˮ üçlüsünde üçüncü sırada bulunan “Aliˮ, belirtmek gerekir ki Alevi edebiyatının merkezi kavramlarından birisidir. Hicretten sonra Mekkeli Müslümanlarla Medineli göçmenler arasında yapılan “kardeşlik akdiˮ sırasında Peygamber Oʼnu kendisiyle “kardeşˮ ilan etmiştir. Hiç şüphesiz Alevi kaynaklarında Hz. Ali tasavvuruyla ilgili karşımıza çıkan hâkim anlayış, Ona velâyet atfedilmesi yönündedir.
Türk Edebiyatının dönem romanları olarak adlandırabileceğimiz “Kerbela Üçlemesi” adlı roman serisini kaleme alan Araştırmacı-Yazar Sayın Ahmet Turgut’da Âşkın Şehidi adlı eserinin muhtelif pasajlarında Hz. Ali Efendimizi, Hz. Hüseyin’in dilinden şu satırlarla anlatmaktadır:
Hatırlayın! Kitabın Fetâ, dediği İbrahim Nebi mabettekileri tek tek kırdığında baltasını en yüce sayılan putun boynuna asıp oradan çıkmıştı. Ceddim Halilullah son putu kırmayarak onu Dedem Habîbullah’ın uhdesine bıraktı. Babam Ali omuzlarına çıkması için Resûllah’ın önü sıra eğildi. O son putu indirmesine yardım etmek istiyordu. Oysa Resûl omuzuna çıkarken otuz yaşındaki o yiğit Ali yıkılıverdi. Dayanamıyordu. Yeniden denediler yine olmadı. Dede; “Sen Nübûveti taşıyamazsın ey Ali” diyordu: “Sen çık benim omzuma!”
Resûlullah o gün başputu İmam’ın devirmesini istemişti, hem de bir Nebi’nin omuzlarındayken. Babam hicap ederek duraksadı. Allah’ın Elçisi yineledi: “Omzuma çık ya Ali!”
Babam yapamıyordu, utanmıştı. Dedem üçüncü kez aynı istekte bulunduktan sonra; “Emir, edepten üstündür ey Ali! Omzuma çık ve onu devir!” buyurdu. Babam Ali artık kaçınamayacağı bir işin içindeydi. Allah’ın Evinde Âlemlere Rahmet olan Nebinin omuzladığı kul daha evvel hakkında defalarca; “Onun gibi Fetâ yoktur!” buyurulan Ali’ydi. Otuz yıl önce Kâbe’nin içinde gözlerini dünyaya açmıştı. Ve şimdi doğduğu Evdeki son pislikte yok edilmek üzereydi. Sadece Allah Dostlarından bir Dost değildi Ali… O; Şâh-ı Velâyet’ti. İmâmetin Başı ve Kevserin Eşiydi.
Her Her vakitte ve her gönülde kırılması gereken o kadar çok put vardı ki; bu iş Son Nebinin ardınca da devam edecekti. Resûlullah bunun için adları bile konamayan sinsi putları kırmayı izinden gelen Vârislerine havale etti. Ta kıyâmete değin her devrin putlarını kıracak Allah Dostlarına selam olsun! (s. 102-103).
Peygamberliğin Hz. Muhammedʼle sona ermesiyle, velâyet ve imamet devri başlamaktadır. Bu velâyetin de ilk varisi Hz. Aliʼdir. Bundan dolayı Hz. Aliʼye “Şâh-ı Velâyetˮ unvanı verilmiş ve “birinci imamˮ olarak tanınmıştır. Onun soyundan gelenlerde sırasıyla “imamˮ olmuşlardır.
Aleviliğin geleneksel kitapları ve deyişlerinde Hakk ve Muhammed ile birlikte en fazla işlenen şahsiyet Hz. Aliʼdir. Alevilerce, Hz. Aliʼnin doğum günü olarak kabul edilen 21 Mart, “Sultan Nevruzˮ olarak adlandırılır ve ibadetlerle, törenlerle anılır. Oʼnun Hz. Muhammedʼle birlikte anıldığı Şâh Hatayiʼnin bir deyişi de şu şekildedir:

Sufi mezhebim nesin sorarsın,
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz,
Gözlüye gizli yok ya sen ne dersin,
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz.

Eğnimize kırmızılar giyeriz,
Halimizce her manadan duyarız,
Katarda İmam Caferʼe uyarız,
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz.

Her kimin ki çerağın Hak yakar,
Mümin olanları katara çeker,
Aslımız Oniki İmamʼa çıkar,
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz.

Şâh Hatayiʼm eydür Muhammed Ali,
Onlardan öğrendik erkânı yolu,
Ali Muhammedʼdir, Muhammed Ali,
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz.
İşte tarihsel bir izahın özeti olarak anlatmaya çalıştığımız Hz. Ali Efendimizin, dünyayı şereflendirdiklerine inanılan bu güne, Alevi toplumu “Sultan Nevruz” demekte ve bugünü tıpkı Gadir Hum gibi Velâyet Bayramı olarak kutlamaktadırlar. Unutulmamalıdır ki Velâyet Kapısının sahibi İmam Ali’nin ve onun kutlu nesli olan On İki İmam Efendilerimizin nurları cümle âlemde her dem diridir. Bu nedenle Alevi toplumu, Hazreti Ali’ye en çok da “Haydâr-ı Kerrar” hitabıyla seslenir. “Hayy” diriliktir, “Dar” ise kapı veya eşik. Onun için “Dirilik Kapısına” talip olanlar ölmezler. Hz. Ali, gönüldeki putları kıran eşsiz bir kahraman ve Sahib-i Zülfikâr’dır. Yeter ki gönül o gönül olsun ki İmam Ali’ye layık kalsın. Mehmet Ali Hilmi Dedebabanın dizeleri de bu izahın ispatı değil midir? “Tuttum ayineyi yüzüme, Ali göründü gözüme…” Gönlünde Ali olanın gözünde Ali olmaz mı, Ali gibi cihana bakmaz mı?
Sultan Nevruzun mübarek olsun, İmam Ali Efendimizin hayır-himmetleri hepimizi kuşatsın, İmam Ali’den nasipsiz ömürler yaşamayasınız, cümlenize Âşk olsun!..