Baykal, Kılıçdaroğlu ve ardından Özgür Özel dönemi..

Cumhuriyet Halk Partisi’nde Baykal parti içi demokrasiyi yok ettiğinden, bütün seçim başarısızlığına rağmen, Kurultay yoluyla bir türlü değiştirilemiyordu.

Kaset komplosuyla görevden ayrılmak zorunda kalınca, televizyon tartışmalarında, AKP’li kadroları zorlamasıyla öne çıkan Kılıçdaroğlu’na Genel Başkanlık yolu açıldı.

Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesi toplumda heyecan ve umut yaratmıştı.

Kimi Gandi Kemal diyor…

Kimi onda geleceğin Bülent Ecevit’ini görüyordu…

Hatırlarsanız, Baykal’ın muhalefet liderliğinde ki tutumu yüzünden, her seçimde biraz daha güçlenerek çıkan AKP, Baykal’ın ana muhalefet lideri olmasından memnundu. Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesi, AKP’yi sarsmıştı…

 Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasından sonra,  AKP’nin kimyası bozuldu diye manşetler atılıyordu.

Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu kurultayı hatırlıyorum da, CHP’lilerde umut ve heyecan tavan yapmıştı…

O gün, ben ise genel başkan değişikliğinden, memnun olmama rağmen temkinli yaklaşıyordum…

 Yelkenlerini genel başkan değişikliği nedeniyle umutla dolduranlara, Evet CHP’de bir genel Başkanlık sorunu var. Bu sorunlardan sadece biri…

Şimdilik bu sorunlardan sadece biri çözüldü.

Bu partinin;

Parti içi muhalefete nefes aldırmayan, antidemokratik bir tüzüğü var.

Genel iktidarı değil, parti içi iktidarı önceleyen bir örgüt yapısı var…

Bu nedenle örgütte liyakati ve ehliyeti önceleyen değil, sadakati önceleyen bir yapı var…

Siyaset yapma biçiminde, toplumun pratik ihtiyaçlarına çözüm üretme konusunda eksiklikleri var…

Solda siyaset yapan bir parti iktidara gelmek istiyorsa, programıyla, genel başkanıyla, milletvekilleriyle, il, ilçe başkanları ve yönetimleriyle topluma güven vermek zorunda…

Eğer bu sorunlar genel başkanlık değişiminin ardından çözülmezse, Yelkenleri dolduran rüzgâr çabuk boşalır demiştim.

Ne yazık ki o gün Genel Başkan Kılıçdaroğlu ile göreve gelen ekip, bırakın bu sorunları çözmeyi, Baykal dönemini dahi aratır oldular.

Oysa ki Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında genel başkan seçildiğinde, elinde partiyi dönüştürmek için büyük bir güç vardı…

Baykal döneminde partiden dışlanan liyakat ve ehliyet sahibi çok sayıda partiden uzak duran hatırı sayılır bir kesim,  Kılıçdaroğlu ile birlikte partiye dönmüş, gelecek için umutlanmıştı.

Kılıçdaroğlu yeni kadroları seçici bir şekilde oluşturarak, CHP içinde siyaset yapma biçimini ve CHP kadrolarını dönüştürebilirdi.

Ama o, Partiyi Baykal Dönemindeki kadrolardan arındırırken, yerine kimlerin geleceği konusunu pek önemsemedi…

Örgütlerin oluşumu, yereldeki delege ağalarının ve genel başkan yardımcılarının güç savaşına bırakıldı…

Kılıçdaroğlu ve ekibinin iktidarına tehdit oluşturmayan herkes, il, ilçe başkanı olabiliyor, örgütlerde yer alabiliyordu… Bu nedenle CHP kadrolarında ne liyakat ne de örgütsel kenetlenme sağlanabildi.

Kılıçdaroğlu, Baykal’ın AKP tüzüğünü adeta kopyalayarak yazdırdığı ve uygulamaya fırsat bulamadığı antidemokratik tek adam tüzüğünü uygulamaya sokarak, AKP’nin Türkiye’de kurduğu tek adam düzenini CHP’de kurdu…

Örgütler eğer Genel Merkeze destek veriyorsa, bütün başarısızlığına rağmen görevde tutuldu. Adeta örgütler bürokratik işlemleri yerine getiren yapıya dönüştü…

Kılıçdaroğlu, siyasete bürokrasiden geldiği için, örgütle bir bağı da yoktu… Örgüt’e adeta SSK Genel Müdürlüğü’nün bir taşra teşkilatı gibi bakıyordu…

Bu nedenle toplumun geniş kesimleriyle CHP örgütleri arasında bir bağ kurulamadı.

Bütün bunlara rağmen AKP’nin hukuk ve akıldışı politikalarından bunalan seçmen, 2018 yerel seçimlerinde; İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi illerde CHP adaylarına oy vererek, CHP’nin bu illerde seçimi kazanmasına neden oldu.

Ama seçmen Başkanlıkları CHP’ye verirken, belediye meclislerinde çoğunluğu CHP’ye vermedi, temkinli yaklaştı…

CHP’li belediyeleri izleyip, görmek istiyordu.

Yerel seçimdeki bu başarının ardından, 2023’ de Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hayali kurulmaya başlandığında;

Yine yazdım çizdim, erken hayale kapılmayın, seçmenin verdiği mesajı doğru okumazsanız, 2023’de hayal dedim…

Yerel seçimin dinamikleriyle, genel seçimin dinamikleri farklı diye uyarılarda bulundum.

Seçmen size Belediye Encümenliklerinde çoğunluğu vermeyerek mesaj verdi…

Bu mesajın gereklerini yerine getirip, örgüt yapınızı liyakat ve ehliyeti esas alıp yeniden örgütleyip, toplumda güven oluşturmazsanız, 2023 hayal olur dedim.

Bu köşeden Kılıçdaroğlu’na açık mektup yazıp sesimi duyurmaya çalıştım.

Benim gibi bu uyarılarda bulunanların uyarıları dikkate alınmadığı gibi, bu uyarılarda bulunanlar, pişmiş aşa su katıyorsunuz diye dışlandı.

Bildiklerinden şaşmadılar, var olan eksiklikleri gidermek için parmak oynatmadılar.

Maalesef bu toplumun sosyolojisini iyi okuyamadılar, partideki kendi hayallerini gerçekleştirmek için, bizim Cumhurbaşkanı adayımız Kılıçdaroğlu deyip yola çıkanlar, bu toplumu bir kez daha hayal kırıklığına uğrattılar.

Sonuçta biz haklı çıktık ama…

Sonunda bu ülke ve halk için kaybolan yıllar…

 AKP tüzüğünden esinlenerek, yürürlüğe konulan antidemokratik tüzük, parti içi muhalefeti tamamen tasfiye ettiğinden, seçim yenilgisi Kılıçdaroğlu’na karşı muhalefeti kendi içinden çıkarttı.

 İmamoğlu’nun değişim çağrısı karşılık buldu ve İmamoğlu- Özgür Özel ittifakı, Kılıçdaroğlu’nu yendi.

Ve ardından 31 Mart Yerel Seçimlerindeki başarı geldi.

CHP seçimin birincisi oldu, AKP ilk defa CHP’nin gerisine düştü.

Varoluş nedenini iyi anlayamayan İYİ parti hezimete uğradı.

Meral Akşener siyaset sahnesinden çekildi.

Böylece CHP’de bir kez daha umutlar, yükseldi, 2028 hesapları erken yapılmaya başladı.

Umutların, bir kez daha umutsuzluğa dönüşmemesi için, 31 Mart seçimlerinin başarı getiren nedenlerini iyi anlamak lazım.

Bu başarının arkasında, 2018 yerel seçimlerinde, göreve gelen belediyelerin ve Özgür Özel yönetimin başarısı kadar, AKP ve İYİ partinin yapamadıklarının da payı büyük.

Bunu anlamadan yapılacak 2028 hesabı yanlış hesap olur.

31 Mart Yerel seçimlerindeki başarının ardında AKP tek dam yönetimin;

 Haksız, hukuksuz ve adaletsiz yönetimi altında bunalan binlerce yurttaşın;

Derin yoksulluğun girdabındaki emeklinin,

Atanamayan öğretmenin,

Kirasını ödeyemeyen kiracının,

Mahkemelerde haksızlığa uğrayan mazlumların,

Tarlada ürünü para etmeyen, icralık olan, traktörüne el konulan çiftçinin,

Barınma sorunu yaşayan öğrencinin,

Hayalleri elinden alınan, geleceğe dair umutlarını yitiren genç beyaz yakalıların,

Ağır çalışma koşulları altında ezilen ve asgari ücretle yaşam mücadelesi veren işçinin,

Depremde yaraları sarılmayan depremzedenin AKP’ye karşı,

Derin çığlığı ve öfkesi var.

AKP’nin ‘Yaratığı bu yağama düzenine karşı isyanı var.

AKP’nin yarattığı bu yağma düzeni karşısında durmayıp, seçim stratejisini adeta CHP’ye kaybettirmek üzere kurgulayan İYİ Parti seçmeninin, İYİ Partiden uzaklaşarak CHP’ye yönelmesi var.

Ötekileştirilen, yok sayılan DEM parti seçmeninin, varlık mücadelesi var.

Bütün bunlar bir araya gelerek, CHP’ye seçim başarısı kazandırmıştır.

CHP kendisine seçim başarısını getiren dinamikleri iyi okumalı, ona göre politika geliştirmeli.

 CHP Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçim yenilgisinin ardından, uzun bir aradan sonra Genel Başkanını kurultay yoluyla değiştirmeyi başardı.

Ama diğer sorunlar her zamanki gibi yerli yerinde duruyor. Asıl başarı, diğer sorunları çözerse gelecektir.

Yoksa tek başına Genel Başkan değişikliği bir anlam ifade etmeyecektir.

CHP için halk nezdinde asıl sınav süreci şimdi başlıyor.

Halk izliyor…

Halkın yerel seçimlerdeki desteğin devam etmesi için,

CHP’liler Dersine iyi çalışmalı, geçmişte yaptığı hatalardan uzak durmalı.

Toplumsal muhalefete önderlik ederek, sosyal belediyecilikle halka dokunarak, CHP’ye gelen oyların, geri yerine dönmemesi için büyük caba harcanmalı.

Kılıçdaroğlu eline geçen fırsatı değerlendiremedi, Özgür Özel yönetimi, bu büyük fırsatı iyi değerlendirmeli...

Seçim başarısını, partinin örgütsel yapısını değiştirip dönüştürerek, taçlandırmalı.

Yapılacak tüzük kurultayında, üyelerin hakkını hukukunu koruyacak düzenlemeler yapılmalı, parti içi demokrasi işletilmeli,

Partide demokratik siyaset kanalları açılmalı, dışlanan, ötekileştirilen liyakat ve ehliyetli parti kültürüyle yetişmiş kadrolar, göreve davet edilmeli. Parti dışındaki kesimlere ulaşmaya çalışırken, bu partinin evlatlarını ihmal etmemeli.

Gerek, parti içi kariyer yapmada, gerekse belediyelerdeki kadrolaşmada liyakat ve ehliyeti esas alacak düzenlemeleri hayata geçirmeli.

Toplumun önüne ortak bir gelecek tahayyülü konmalı ve toplumu ikna etmek için örgütler mobilize edilmeli.

Bunun için örgüt yapısını liyakat ve ehliyeti esas alarak yeniden örgütlemeli, geçen her yılı bir vize sınavına hazırlanır gibi değerlendirip, dinamik bir örgüt yapısıyla 2028’deki finale iyi hazırlanmalı.

 Bu süreçte seçim kazanan belediye başkanlarına büyük sorumluluk düşüyor.  Sosyal belediyecilikle topluma dokunmalı, olumlu hizmetlerinin, 2028’e giden yolu açacağı, olumsuz hizmetlerinin, 2028 seçimlerine giden yolda en büyük engel oluşturacağını bilmeli.

Biliyorum bütün bunların yapılmasının zorluğunu, yıllardır yaratılan olumsuz bir siyasi kültür var, bu kültürden beslenen kadrolar var…

Bu nedenle değişim zor!

Değiştik demekle değişim olmuyor.

Gerçekten değişim için, zoru başarmak gerekiyor.

Değişimi pratikte halka göstermek gerekiyor.

Bunun için ciddi anlamda caba harcamak gerekiyor. Sorumluluk duyan herkesin, sorumluğunu yerine getirmesi gerekiyor.

Kim parti içinde liyakat ve ehliyetiyle bir adım öne çıkıyorsa, kapris yapmadan onun yanında yol yürümek gerekiyor.

Bu halkın bir kez daha umutsuzluğa düşmeye tahammülü yok!