Çıkarların Fendi Bizi Yendi

Değişen dünyaya çok çabuk ayak uyduruyoruz. Günün şartları neyi, nasıl gerektiriyorsa, menfaatimize ne uygunsa hemencecik değişiveriyoruz. Çocukken izlediğimiz bir çizgi film karakteri vardı. ’’Tonton’,’  değiş Tonton denildi mi, istenilene değişirdi. Ülkemiz insanı da çok etkilenmiş olacak ki hemen duygusal, maddi, siyasi, kişisel değişimler geliştirebiliyor.

 Adam senin için ölürüm, seni çok seviyorum diyor, ikinci gün terk edilince onu öldürüyor.

 Adam emekten emekçiden yanayım diyor, sendika başkanlığına yükseliyor, birazcık lokmadan paylanınca ne söyleyeceğini şaşırıyor, kelimeler ağzına dolanıyor. Siyaseten bir ideoloji militanı gibi savunmalar yaparken, bir iki menfaat ilişkisinden sonra devrik cümlelerle kendini aklamaya, paklamaya çalışıyor. Geçen paylaşımlarımda  ‘’Zamane Fırıldakları’’ şiirimde belirttiğim gibi …

Çevreye baktığımızda kişisel olarak dik duruşlu, ağır görünümlü olarak bildiğimiz insanların, yağdanlık olma yarışında birinci gelmek için verdikleri amansız mücadeleye tanık oluyoruz.

Öyle bir düzen oluşuyor ki bizlerde düzenin parçası olmak adına kapılmışız bir sele gidiyoruz. Çünkü söylenilen, savunulan doğrunun çok önemi yok. Kimse doğruyla ilgilenmiyor. Herkes kendine göre yontarak bir doğru oluşturuluyor. Yontula yontula doğru yalan, yalan doğru oluyor ve kabul görüyor.

Çukurova da Abdallardan biri hanımını motosikletin sepetine bindirir çarşıya dondurma yemeye götürmek

ister. O günlerde de Osmaniye’de sinyalizasyon yeni yapılmıştır.

Şehrin en kalabalık caddesi olan Musa Şahin Bulvarı üzerinden sola dönüp çarşıya girmek

isterler. Abdal bir bakar ki kırmızı bir ışık yanıyor, bütün araçlar da durmuşlar. Kendi kendine der ki:

Abdal:

“Herhalde benim geçmemi bekliyollar, hepisi durmuşken ben geçeyim.”

Döner çarşıya gitmek ister ama kavşakta bir trafik polisi durdurur.

Trafik Polisi:

“Dur bakalım nereye gidiyorsun”

Abdal:

“ Çarşıya gediyom polis ağam

Trafik Polisi:

“ Tamam da bu kadar araç dururken sen neden geçiyorsun?”

Abdal:

“Tamam polis ağam onlar benim geçmem için durmuyollar mı?”

Trafik Polisi:

“Yukarı bak bakalım ne görüyorsun?”

Abdal:

“Işık yanıyo polis ağam.”

Trafik Polisi:

“Kırmızı yanıyor da sen neden geçiyorsun?

Abdal:

“N’olur ki polis ağam kırmızı yanınca?”

Trafik Polisi:

“Kırmızı yandığında duracaksın.”

Abdal:

“Tamam polis ağam bundan sonra geçmem.”

Polis memuru makbuzunu çıkarır.

Trafik Polisi:

“Şimdi sana bir ceza yazayım da bir daha geçme.”

Abdal:

“İiiii polis ağam niye ceza yazın ki?”

Trafik Polisi:

“Kırmızı ışık ihlalinden yazacağım.”

Abdallar hazır cevaptır, hatasını anlar ama anlamamışlıktan gelir.

Abdal:

“Gırmızı yanınca geçilmez mi ki polis ağam?”

Trafik Polisi:

“Evet geçilmez, onun için de sana ceza yazacağım.

Abdal:

“Polis ağam şimdi gırmızı yanıyo.”

Trafik Polisi:

“ Tamam.”

Abdal:

“ Gırmızı yanarkan gamyon geçse ceza yazan mı?

Trafik Polisi:

“ Yazarım.”

Abdal:

“ Peki polis ağam, teksi geçse ona da yazan mı?”

Trafik Polisi:

“ Yazarım.”

Abdal:

“ Motur geçse yazan mı?”

Trafik Polisi:

“Yazarım.”

Abdal okkayı kondurur.

Abdal:

“ Peki polis ağam gırmızı yanarken it geçse ite de ceza yazan mı?

Bir elinde makbuz, bir elinde kalem donar kalır polis memuru,

Trafik Polisi:

“Ulan ite ceza yazılır mı?”

Abdal boynunu büker.

Abdal:

“ Polis ağam bre, bu seferde beni itten say n’olur.”

Alıntıladığım bu fıkra, aslında yazacaklarıma tercüman niteliğinde oldu. Peki, neden diye sorarsanız, toplumsal paydaşlığın oluşmaması, biz olamama, siyasi cehalet, değersizleştirmeler diyebiliriz.

Saygılarımla…