Konuştuğunuz, çalıştığınız, görüştüğünüz, sevdiğiniz ve sevmediğiniz herkes iyi kalpli, çok ilgili, çok düşünceli, saygılı, doğru, vicdanlı, dürüst, saf ve tremiz olduğunu düşünmüyor mu? Herkes, devamlı fışkıran bir iyilik fıskiyesi, bir sevgi seli adeta peki, bu kadar haksızlık, kötülük, pislik nereden çıkıyor hiç anlamıyorum. Ben bugüne kadar hiç “gerçekten kötü bir insanım”. Diyen birine rastlamadım. “Aslında iğrenç biriyim kendimden başka kimseyi düşünemem bana ne!” diyene de.
Herkesin en kötü huyu saflığı. Başlarına ne geliyorsa hep iyi niyetlerinden geliyor. Art niyet nedir bilmemelerinden, ölümüne sevdiklerinin bazı insanların halkın, iyiliğini düşünmelerinden. Kendileri için hiçbir şey istememelerinden.
Onlar hiç dedikodu yapmazlar mesela, çimlere basmazlar, ateşle oynamazlar, sırayı bozmazlar, kırmızıda dururlar, inşaat alanına girmezler, kurallara uyarlar, uymayanları uyarırlar. Onlar; asla bilerek kalp kırmazlar ama kalpleri çok kırılmıştır. Yalanı da sevmezler, yalan söyleyeni de. Hiç aldatmaz fakat aldatılırlar, kimseyi kandırmazlar ama çok fena kandırılırlar. Kazık atmazlar ama yerler.
(Belki gerçekleri eksik söyledikleri zamanlar olmuştur ama onu da mutlaka birilerinin iyiliği için öyle yapmışlardır.)
Yanlış yoldaki insanlara da insanca davranırlar tabii ki. Gittikleri yoldan geri dönmeleri için(çeşitli boyut ve şekillerde) ikaz ederler.
Bir ikaz, iki ikaz derken; hala (inatla)yanlış yolda gitmeye devam eden varsa, günah bunlardan gider. Yapacak bir şey kalmamıştır artık.
Ve hayatımız, trafikteki arabalar gibi yani. Herkes haklı, herkes iyi, herkes mükemmel şoför, herkes kuralları çok iyi biliyor ama nedense, arka arkaya kazalar oluyor, hep herkes kornaya basıyor, herkes birbirine el kol hareketi yapıyor. Herkesin kaşları çatık ve dudakları oynuyor ama camlar kapalı olduğu için, kimsenin ne dediği net duyulmuyor.
Hiç kimse tam olarak tespit edilmiş istemez böyle eksiklikleri. Herkes sahip olduğu varlığın üzerine konuşulmasını duymak ister…
Çünkü o zaman aktif ama mecburiyeti yok. Zaten olan bir şey konuşulmuş oluyor. Çünkü insan duyduğu ile kendisine enerji deposu yapıyor. Kendi takdirimizi resmen zorunan, başkalarında duymaya bakıyoruz, yoksa enerji depo biter.
Zaten insanların enerjiye kesinlikle ihtiyacı var ama terazi denk değil… Çünkü bir taraftan sahip olduklarımızı birileri bize tek tek saysın, takdir etsin, enerji versin istiyoruz; öbür taraftan da isteklerimizi bilmek, tamamlamak ve enerji kaynağımız büyütmek ise (boynunuzun borcu olduğu halde) faaliyet gerektirdiği için, biz insanları tatmin etmiyor. Az kaldı ama …
Hayattaki bütün kötülüklerin, “en iyiler” yüzünden olduğunu anlamadığımız gün, her şey gerçekten iyi olacak. Bir insan kendini ne kadar iyi sanıyorsa, hayatımız o kadar kötülükle doluyor çünkü.
Kısaca; iyilikte zirve yaptığını düşünen insanın herhangi bir konuda, herhangi bir çaba harcamasını beklemekten vazgeçmemiz lazım. “En iyinin”, daha iyi olması mümkün değil maalesef. Bırakalım öyle kalsın. Sağlıklı, mutlu ve başarılı günler dileğiyle…