Geçici denilen konteyner kentlerdeki kalıcı çaresizlikler!

Konteyner kent... İlk duyduğunuzda kulağa pek bir şey ifade etmeyebilir. "Geçici barınma alanı" diye tanımlanır genelde. Ama işin içine girince anlarsınız ki, bu metal kutuların içinde geçicilikten çok daha fazlası saklıdır: Hayatlar, hayaller ve çoğu zaman çaresizlik...

Malatya'da yaşıyorsanız konteyner kentler sizin için yabancı değildir. Depremden sonra her bir köşe başında kurulmaya başladılar. Kimine göre çözüm, kimine göre çaresizliğin simgesi. Ama orada yaşayanlar için bambaşka bir dünya var. O dünyanın içine girdiğinizde görürsünüz ki, sorun sadece dört duvar değildir. Güvenlik yok, ışık yok, bazen su bile yok. En kötüsü de ses yok. Kimse orada yaşayanları duymuyor.

Bir de şu var; Konteyner kentler hep "geçici" diye anılır. Ama burada yaşayan insanlar için geçicilik, uzadıkça kalıcı bir çaresizliğe dönüşüyor. Çocuklar okula gidiyor, işine devam edenler var. O konteyner, bir süre sonra ev gibi oluyor. Ama ev dediğimiz şey sadece barınacak bir yer midir? İnsan, güven hissetmezse, geleceği için hayal kuramazsa, o eve ev diyebilir mi?

Bu köşeden yetkililere bir çağrı yapıyorum:

 Konteyner kentlerdeki insanlar unutulmasın. Onların da güvenliğe, insanca koşullara ve en önemlisi umuda ihtiyacı var. Çözümler geciktikçe, sadece barınma değil, insanlık da zarar görüyor.

Bir gün Malatya’yı yeniden kuracağız, biliyorum. Ama bu yeniden inşa süreci sadece binaları değil, insanları da kapsamalı. Konteynerlerin içindeki hikâyelere kulak vermeden geleceğimizi inşa edemeyiz. Çünkü o görünmeyen insanlar, bu şehrin gerçek sahipleri.