GÖNÜL TELLERİ

İnsanoğlu yeryüzünde yaşamaya başladığından bu yana gördüğü ya da hayal ettiği mekânı, burada hayatını sürdüren canlıları tanımaya ve onları anlatmaya gayret etmiştir.

Yazının bulunmasıyla sözlü anlatımlar kayda geçirilmeye başlanır. Gereksinimleri dile getirirken sanat kaygısı da kendini gösterir. İşitsel, görsel, yazılı ürünler ortaya çıktıkça yeni türler oluşur. Edebiyat, yazılı ürünler içerisinde en önemlisidir. İnsan kendisini, diğer hemcinslerini anlatırken başka canlı ve cansız varlıklardan da söz ettiği birçok edebiyat türünü de geliştirir.
Edebi yazı türleri hayatın içinde bulunan tüm varlıkları anlatmalı. Şiir ise insanın tüm hücrelerine dokunmalı, gönül tellerini bir bir yoklamalı.
Halkımızın estetik duyguları, dağarcıklarda var olan güzellikler ve eşsiz lezzetler halk şiirimizde yer alır. Kınalı ellerle dokunan kilimler, cecimler, halılar, heybeler değer biçilemez nakışlarıyla yer bulur şiirlerimizde. Atılan her ilmikte, işlenen her renkte biz varız. Bizim sevgimiz, aşkımız, sevdamız; vatanımız, bayrağımız bu şiirlerde burcu burcu tüter.
Şiirde yüce dağlar engel olsa da; esen yeller, uçan turnalar haber getirmeli. Dağlarda, bağlarda çiçekler açmalı. Keklikler, bülbüller ötmeli. Yaz kışa, kış yaza hasretini dile getirmeli dinlediğim, okuduğum şiirde. Ben o zaman bir şeylerin iyi gittiğini anlarım.
Mektuplar… Mektuplar… Ucu yanık mektuplar… Sıladan gurbete, gurbetten sılaya selam taşıyan, hasret taşıyan mektuplar… Zamane sizi de mi alıp gitti? Peki, seher yeli sana ne oldu? Telli turnam sana ne oldu? Başında verdiği buz gibi su ile içimi soğutan; sitiline su dolduran sevdiğim ile beni buluşturan pınarıma ne oldu?
Kültürümüzün hikmetli sözleri, binlerce yıllık tecrübeleri sinmiştir mısralara. Manilerimiz hele ezgisiyle yürekleri delen türküler… Bazen coşturur, bazen doyumsuzca ağlatır insanlarımızı. Hüzünlenince de, sevinince de türkülere sığınmaz mıyız? Bütün bu eserler halk şiirimizin ürünü değil mi? Ninnilerle büyüttüğümüz çocuklarımızı, genç olunca türküyle askere uğurlarız. Genç kızlarımızı gelin ederken türküyle kına yakarız. Kısaca bu milletin hayatının her evresinde şiir vardır. Bazen ninni, bazen türkü, bazen ağıt, bazen yakarış, bazen sevda olur çıkar karşımıza.
Yarım kalan sevdalar gibi yarım kalan şiirler. Yarım canlı şiirler… Bazıları da onu yazan şairler gibi Hakk’a yürür. Cansız şiirler...
Canlı şiirler, şairini de canlı tutar. Şiir bu, can alır, can verir. Baş alır, baş verir. Gönüllere su serper, akıllara us…
Şiirin beni, bizi anlatmasını isterim. Buram buram ana, baba, ağabey, bacı, yâr kokmalı; beni bana anlatmalı şiir, anamın ak sütü gibi helal ve akıcı. O vakit huzur bulurum, rahatlarım.