İnsanoğlu sosyal bir varlık olduğundan duygu ve düşüncelerini; sevinç ve tasalarını paylaşmak ister.
“Sevinçler paylaştıkça büyür, sıkıntılar paylaştıkça küçülür.” Anlayışı bunun halkça ifadesidir.
İnsanlığın sevinçlerini paylaşmak kolaydır.
Sıkıntılarını, zorluklarını paylaşmak ve çareler aramak ise ancak dertli gönüllere nasip bir eylemdir.
İnsanların sıkıntılarını hmek, yıkık gönüllerin acısını paylaşmak, kimsesiz ve muhtaçları görebilmek onların dertleriyle dertlenmek mümkündür. İnsanın gönül gündemine alacağı bu özellik iç dinamiklerinin ateşleyicisidir.
Dertli olmak, kasvetten uzak kalplerin vasfıdır. Kasvetli ve katılaşmış kalpler, taştan daha beter kabul edilir.
Çünkü kayalardan öyleleri vardır ki içinden su fışkırır, yine öyle kayalar vardır ki Allah korkusuyla dağlardan yuvarlanır.
Ama taşlaşmış kalplerden asla merhamet eseri zuhura gelmez.
O yüzden önce merhamet eğitimi gerekir ki insan başkalarının derdiyle dertlenebilsin.
Bugün İslam dünyasında yaşanan sıkıntı ve zorluklar ortada. Bu zorluklar televizyon ekranlarına, internet sayfalarına yansıyan görüntüler ve fotoğraf kareleri ile sürekli gündeme gelmektedir. Bu kareler Müslümanların durumuna ilişkin bir fikir veriyor. Onlar televizyon, gazete ve internet sitelerinde boynu bükük ve yıkık halleriyle arzı endam ederken acaba bizim aklımız, gönlümüz ve vicdanımız bu derdi ne kadar hissedebiliyor?
Yazarın dediği gibi:
Hiç sıkılmaz mısınız hazreti peygamberden? Ki uzaklardaki bir mümini incitse kalbi pakinde duyarmış o musibetten acı, sizden elbette olur ruhi nebi davacı.
Toplumda her zaman yıkık gönüllü insanlar, savrulmuş aileler, sahipsiz çocuklar vardır.
İşte bütün bunlar, ilahi rahmetin nüzulüne vesile olan alanlardır. Dünyada fakir, yaşlı ve yetim gibi sokakların insafına, milletin vicdanına terk edilmiş yıkık gönüllü insanları aramak ve onları gönül gündemimize alarak yaralarına merhem olmak içtimai bir görevimizdir.
Başkalarının derdini görmek ve onların farkında olmak ne büyük erdemdir. Bakmakla görmek arasında fark vardır.
Bakmaz ve görmezseniz ne fakir var, ne yetim var, ne acı çeken, ne de dertli var.
O yüzden bakmak ve görmek gerekiyor. Baktığımda yaralıyı, dertliyi, hüzünlüyü görebilmek ve kendisi için ondan bir şefkat nasibi elde edebilmek bütün dünyayı yüreğinde taşımaya adım atmaktır. Müslüman “beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın “ demek lüksünde değildir. Bakmak ve görmek zorundadır.
Ve bu mübarek ramazan ayında hep beraber gelin açılan sofralar, yapılan hayırlar ve paylaşılan duygularla önce gönüllerimizde, sonra hanelerimizde, sonra ülkemizde ve tüm dünyada soluk soluk yaşayalım. Dedi, acıyı, hüznü ve tasayı paylaşalım, dostluk ve sevgiyi bölüşelim.
Çünkü dünyada başkalarının derdiyle dertlenmek içimizdeki stresi ateşinin söndürülmesinin ve kıyamette cehennem ateşinden kurtulmanın tek yoludur.