Siyasi entrika ve şark kurnazlıklarının rekor üstüne rekor kırdığı ve seçime kadar kırılacağı şu günlerde gündeme hâkim olabilmek için yoğun çaba sarf edilmekte. Siyasiler seçmeni etkileyebilmek için şunu yapacağız, bunu yapacağız vaatleriyle destekli desteksiz söyler dururlar. Seçmende irdelemez, sorgulamaz alkışlar durur. Sorsan neyi alkışladın, çoğu açıklayamaz. Hiç düşünmez 20 yıldır verilen sözler nelerdi, yapılanlar neler? Böyle olunca siyasetçi de frensiz araçlar gibi atar tutar.
Aristo 2400 yıl önce yaşamış, Politikayı’’ halka dair yapılan tüm aktiviteler’’ olarak tanımlamıştır. Politika, devlet işlerinin düzenlenmesi ve yürütülmesidir diyebiliriz. Ama kavram anlamlarıyla uygulamalar farklı olduğu için siyasi kirlilik had safhalara ulaşmıştır. Sonucunda da siyasi liderler, kendi taraflarını konsolide etmek için çeşitli arayışlar içerisine girmekteler. Böyle olunca da entrikaların sınırları kaldırılıyor, vatan sevgisi, halkçılık gibi toplumcu kelimeler sadece sözlüklerde anlam buluyor. Bu egemen olma isteği 2400 yıl önceden beri vardır.
Eski Makedonya Kralı Büyük İskender de kendi gücünün hâkim kılınmasının sürekliliği için, felsefenin duayeni Aristo'ya bir mektup yazar.
''Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için ne yapmalıyım'' diye üç soru sorar;
1.Ülkenin ileri gelen insanlarını sürgüne mi göndereyim?
2.Ülkenin ileri gelen insanlarını hapse mi tıkayım?
3.Ülkenin ileri gelen insanlarını kılıçtan mı geçireyim?
Aristo şu cevabı verir;
1.Sürgünde toplanıp sana başkaldırırlar.
2.Hapishaneler militan yuvası olur kontrolden çıkar.
3.Onlardan sonraki nesil intikam hırsıyla büyür tahtını sallar.
Çözüm olarak şu nasihati verir; ''İnsanların arasına nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olarak kendini kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın!’’
Siyaset entrikalarla yapıldığı için seçmenler saf dışı edilmiştir. Kendi amaçlarının gerçekleşmesi için seçmenlere figüran rolü verilmiştir. Böyle olunca da siyasi bilinç gelişmemiş ve siyasette olabildiğince kirlenmiştir.
Geçim derdiyle sınandığımız şu günlerde siyasi nezaket, ahlaki değerler gittikçe yok olmaktadır. Taki biz âmâsız sorgulamayı ve özgür düşünmeyi, siyasi bilincimizi oluşturuncaya kadar devam edecektir.
Nazım Hikmet Ran’ıda saygıyla yâd edip, alıntıladığım bir sözüyle bu günkü yazımı sonlandırıyorum. ’’Söyleyecek ne kadar güzel sözlerim vardı insanlara. Bana hiç birini söyletmediler.’’
Sözlerin söylenebilmesi dilekleriyle, saygılar sunuyorum.