HÂLİ PÜR-MELÂL

“Hâli pürmelâl Osmanlıca bir terkiptir. Arapçadan alınan ve Türkçede durum karşılığı kullanılan “hâl” ile Farsçadan alınan üzüntü, sıkıntılı dolu, hüzün dolu anlamlarına gelen “pürmelâl” kelimesinin birleştirilmesi sonucu oluşan bu terkip, üzüntü, sıkıntı, hüzün, keder dolu durum karşılıklarında kullanılmaktadır. Osmanlı'nın son döneminde yine Osmanlının “son dönemini” ifade etmek amacı ile bu terkibin çokça ve sıklıkla kullanıldığına şahit olmaktayız.

Türkiye’mizde de son zamanlarda şair ve edipler, korku baskınına maruz kalan beyinlerinin dillerine vurduğu kelepçelerden mi, solan soldurulan gülleri sulayamamanın burukluğundan mı yoksa yorgun kuytulara düşen ahları aramaktan yorulmalarından mı bilemiyorum ama yine bu terkibe sarılır oldular. Güz rengi divitlerini, dertlerin açtığı yaralardan akan sıcak kanlarlara batırarak gafletin, delaletin hatta ihanetin besleyip büyüttüğü canşırah feryatları yazmaya koyuldular. Onları harekete geçiren hakikatlerdi. Sevgisizlik, samimiyetsizlik, seviyesizlik; ahlaki çöküntü, yalan, riya, nefret, öfke, kin, küfür ve kavga öylesine sarıp sarmaladı ki toplumu, onun bir ferdi olmaktan imtina edemedikleri için muzdarip olanlar; kaybolan değerlerle birlikte tükenen dostluklara mı yansınlar yoksa samimi tebessümün eriyip yok olmasına mı?
İnsanı insan yapan hasletlere bigâne kalan anlayış yoksulu ‘ben’ciler, süpürüp götürdükleri empatiye; hadsizliği ve hayâsızlığı da ilave ederek yürüyüşlerini sürdürüyorlar. Hadsizlik ve hâya tavan yaparken saygı ve samimiyet de utancından saklanacak kuytu arar oldu. Yesevi bakışlar çoktan unutuldu. Bırakın insanı Yunus gibi kucaklamayı “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuna dahi kılıç çekildi. “Devletin dini adalettir”, diyen Hz. Ali’ye(r.a), “Kenarı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu/ Gelir de Adli ilahi Ömer”den sorar onu”, diyen Hz. Ömer’e(r.a); “ Bir saat adaletle karar vermek, bin saatlik ibadetten hayırlıdır.”, diyen Hz. Muhammed’e- sallallahu aleyhi ve selem-savaş açıldı. Kuran ayetlerine rağmen faiz, zina ve Lut kavmine özenenler cesaretlendirildi.
Bir yanda terör, şiddet, baskı; hırsızlık, yolsuzluk rüşvet diğer yanda kabullenme, sükûnet ve akamet… Bir yanda bilim diğer yanda cehalet… Bir yanda vatan, millet, bayrak, din, devlet öte yanda vurgun, soygun, zillet… Bir yanda başta aile olmak üzere dini, milli ve kültür değerlerine sahip çıkma şuuru yanı sıra hamiyet, fazilet, ulviyet diğer yanda nefsanî duyguları kamçılayan her türlü ahlaksızlığa kapı aralayan şeamet, melanet ve zulmet… İşin en acı yanı ise doğrunun karşısında yanlışın galibiyetine karşı toplumun ve devletin gösterdiği duyarsızlık ve atalet… Gel de yazma! Ben de öyle dedim aldım kalemi elime… Bu duyarsızlığa sebep olanları, göz yumanları, görmezden gelenleri uyarayım, dedim. Şiirimin adı; Hâl-i Pür-Melâl

Dilinizden sözünüzden
Güldürmeyen yüzünüzden
Vallahi yorulduk sizden
Gönlümüzde kalmadı yer
Verdiğiniz zulüm yeter

Altın gümüş palanınız
Vurgununuz, talanınız
Yere batsın yalanınız
Umuda çektiniz sünger
Verdiğiniz zulüm yeter

Ranta teslim beyninize
İslam sizin neyinize
Varın deyin Bey’inize
Bu çirkefte dönmez teker
Verdiğiniz zulüm yeter

İhtirastan sarardı bağ
Hırsınıza dayanmaz dağ
İşiniz gücünüz meblağ
Sizde cevher bize keder
Verdiğiniz zulüm yeter

Harcadınız tüm salahı
Aldığınız yetim âhı
Saldınız çöle eyvâhı
İblis olmuş size rehber
Verdiğiniz zulüm yeter

Hevesiniz ekran ise
Artist olun dedik size
Sabah akşam hanemize
Oldunuz asılı poster
Verdiğiniz zulüm yeter

Dalkavuk çok yalak sizde
İspiyoncu ulak sizde
Kumpas, yutak, fırlak sizde
Top ağlarda; düdük, korner
Verdiğiniz zulüm yeter

Adaleti katlettiniz
Liyakati alt ettiniz
Cehlinizle halt ettiniz
Oldunuz fitneye mihver
Verdiğiniz zulüm yeter

İlim ağlar kaderine
Sülükler indi derine
Gücünüz alın terine
Emek yoksul, israf katmer
Verdiğiniz zulüm yeter

Ergenekon dağ eridi
Ölü kalktı sağ eridi
Nifak girdi bağ eridi
Balta keskin, sapı mikser
Verdiğiniz zulüm yeter

Açılımla çok güldünüz
Kumaşı dörde böldünüz
Çok geçmeden öpüldünüz
Zül geceden olmaz seher
Verdiğiniz zulüm yeter

Her işiniz gafla hata
İmkânları sata sata
Kurduğunuz saltanata
Maşallah(!) oldunuz Kayser
Verdiğiniz zulüm yeter

Borç tavanı deldi uçar
Öz sermaye kaldı naçar
Batı gelmiş hülle biçer
Sen hâlâ diyorsun keser
Verdiğiniz zulüm yeter

Mutfak yanar tencerede
İşsiz gençler cenderede
Bekçi düdüğü yörede
Horozlardan önce öter
Verdiğiniz zulüm yeter

Kalktı ortadan denetim
Duaya muhtaç üretim
Yerde sürünür eğitim
Nato kafa Nato mermer
Verdiğiniz zulüm yeter

HES’ler bozdu dereleri
Termik açtı yaraları
Salda bağlar karaları
Kalkanları deldi şeşper
Verdiğiniz zulüm yeter

Boyunuzla eninizle
Çok uyuduk ninninizle
Ateş topu kininizle
Algı, korku, şalter, panzer
Verdiğiniz zulüm yeter

Havada uğursuz koku
Korona gösterir oku
Ayırt et karayla akı
Gün geliyor günden beter
Verdiğiniz zulüm yeter

Korku ile sindirdiniz
Topaç gibi döndürdünüz
Can çıkmadan öldürdünüz
Var mı bundan daha beter
Verdiğiniz zulüm yeter

Hedef kimliği yok etmek
Çınarı kökünden sökmek
Ocaklara incir dikmek
Yara sinsi neşter ister
Verdiğiniz zulüm yeter

İşte hali melalimiz
Budur görünen halimiz,
Hadi der, söyler dilimiz
İnşallah bozulur ezber
Verdiğiniz zulüm yeter