Allah’ın yarattığı dünya nimetlerini elde etmekte bir sakınca görmeyiz. Bütün nimetlerden hissemiz olsun isteriz. Fakat o nimetlerin esiri olmamalıyız. Önce hakkı verilmiş nimetlere sahip olmalıyız. Sonrada o nimetleri cehenneme değil, cennete taşıyan sebepler yapmaya gayret etmeliyiz. Her şeye rağmen zühttün üstünlüğünü unutmamalıyız. Allah’tan korkar, korktuğumuz kadar da rahmetinden ümit var olmalıyız…
Müslüman kimliğimizle onur duymalıyız! Çünkü Allah’ın mülkü olan her yeri O’na kulluk için uygun yer olarak görürüz, ibadetsiz kalmayı imanımız ve akıbetimiz için ciddi bir tehlike görürüz. Bunun için de, işten eğitime, evlilikten sosyal ilişkilere, mesken yeri seçmekten arkadaş belirlemeye kadar hayatımızın her kademesinde, ibadet öncelikli bir anlayışı tercih ederiz.
Yani; Evi mescide yakın,
Arkadaşı Allah’tan korkan,
Gıdayı helal,
Eğitimi Kur’an’ı,
Mekânı temiz,
Yüreği sağlam,
Akıbeti cennet isteriz,
İslam, sünnet ve cemaat kelimeleri dışında, dini kimlik ifadesi için bir ilave isim kabul etmeyiz.
Sucu Bucu Değil Müminiz, Müslüman’ız...
Şöyle ki; Fıkıh, ahlak, takva, öğrendiğimiz kişiyi ve yuvayı sever, sayarız. Himaye ederiz. Ama o yuvayı camiden, o çevredeki dostları Ümmeti Muhammed’den üstün görmeyiz. İslam dinimiz, Müslümanlık adımızdır…
Şayet, inanmayanlar nefislerine, zevklerine aldanarak inkâr ediyorlar. Zevklerinden başka bir şey düşünmüyorlar. Hâlbuki İslamiyet zevki yasak etmemiştir, zevklenmenin zararlı olmasını yasaklamıştır. O halde, aklı olan kimse, zevklerini Allah’ü Teâlâ’nın gösterdiği yoldan temin eder. İslam’ın güzel ahlakı ile süslenir. Herkese iyilik eder. Bütün rahatlıkların, saadetlerin başı, iman etmekte, Müslüman olmaktadır.
Kısacası; Dünyaya milyarlarca insan gelmiş. Bir müddet yaşamışlar, sonra ölüp gitmişler. Bunların bazıları zengin imiş, bazıları fakir, kimi zalim imiş, kimi mazlum. O hallerinin de hepsi geçti unutuldu. Onların bir kısmı inanmış, Müslüman idi. Geri kalanları ise inanmamış kişiler idi. Düşünün ki birkaç sene sonra hepimiz bunlardan biri olacağız. Şimdi, geçmiş senelerin nasıl bir hayal oldu ise, ölünce de, bütün ömrün, bütün hayatın, çalışmaların, didinmelerin bir hayal, bir rüya gibi olacak.
Ve haramların süsüne, yıldızına sakın aldanma, çabuk geçen tükenen lezzetlerine sakın kapılma! Dünyada ve ahirette rahat ve huzur içinde olmak istiyorsan, bütün hareketlerinin, duruşlarının, gidişlerinin, dine uygun olmasına çok dikkat et! Paran, malın gibi şahsiyetini ve imanı kimliğini de düşün. Şahsiyetinin yıpranmasına karşı hassas ol! Unutmayalım ki; Akıllı insan, nefsini hesaba çeken ve ölüm sonrası için çalışan kişidir…