Alttaki köşe yazım yıllarca anılarımdan süzülerek göz yaşlarımın içinden bugüne taşıdığım köşe yazılarımdan sadece biri. Taşıdım ki yazdıklarım, söylediklerim, haykırışlarım boşuna çabanın bir ürünü değil. O haykırışlar ki anıların bağrından süzülerek geliyor. Gelin bir de gelin, benim içime bir bakın. Deprem ne fırtınalar estiriyor…
Güzelleşerek Yolu Devam Etsin İstiyorum Malatya’mın
Geçtiğimiz cumartesi günü evden çıktım. Çoğu kez yaptığım gibi Tevfik Temelli Caddesi’ne bıraktım kendimi. Oradan, İstasyon Caddesi boyunca yürüyerek çarşıya indim. Şehrimiz caddelerinde gecenin sessizliğinde, ya da şafak vakti yürümek sizi heyecanlandırır mı bilmem ama özellikle her iki caddede yürümek kentimin geçmişini bana anımsattığı için severim. Yıllar öncesi ikisinden de fırtınalar inmiştir yüreğime. Biri yukarıda bahsettiğim İstasyon Caddesi, ikincisi Çilesiz’den başlayarak çarşı merkezine ulaşan Hasanbey Caddesi. Gençliğimin fırtınalı günleri. Bin dokuz yüz ellinin ortaları. Şimdilerde Kiğılı Vakfı çarşısı karşısında üçgen bir binanın yükseldiği yer de Malatya’nın tek somun ekmeği yapan Asri Fırını. Şimdi rahmet ve sevgiyle andığım Esef Biber arkadaşımın babası Yusuf Amca çalıştırırdı. Esef de çoğu kez ustalaştığı hamur kesme işinde yardımcı olurdu babasına. Bir Kurban Bayramı arifesinde işler yoğun. Herkes dört günlük tatil nedeniyle fırınların kapanmasını göz önünde buradan ekmeğe talep var.
O günlerde Esef’e yardımcı olmak üzere iki gün ben de fırında çalışmıştım. Alışık olmadığım için bayram boyunca her tarafım tutulmuş, yatarak geçirmek zorunda kalmıştım bayramı. O yıllarda batıdan doğuya ve güneye, doğudan ve güneyden batıya, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye giden yoğun bir tren akışı yaşanırdı istasyonda. Demiryolu taşımacılığı hem hizmet ve hem de yoğunluğu, kentimize güzel bir görünüm kazandırıyordu. Bugün dahi her türlü ihmale karşı, çınarım ayaktayım yıkılmadım diye, yılların çınarlarıyla güzelliğini korumaktadır. Geçerken hemşerilerime söylemek istiyorum. Çocuklarınızla birlikte bu yaz sıcağında bir akşam yemeğine veya çay içmeye demiryolu lokaline gitmenizi öneririm. Burası yalnız personeline değil halkımıza da hizmet sunmaktadır. Zaman zaman uğrar, geçmiş yılların bıraktığı anılarımı tazelerim. O yıllarda diye devam edeyim. Üç beş arkadaş saat 22. 45’te Malatya’da buluşan trenlere ve yolcularına el sallardık. Bu bizde alışkanlık haline gelmişti. Çünkü bu zaman diliminde, yaşamdan-felsefeye, sevgiden-geleceğimize ait her şey bulunuyordu muhabbetlerimizin içinde. 1950’li yıllarında bu günkü Hasanbey Caddesi, Aspuzu bağlarının, çarşı merkezine inen belki de en güzel yoluydu. Binlerce yıllık tarihten süzülerek gelen Derme Deresi kenarlarında söğüt ve meyve ağaçlarını besleyerek yol boyunca hem Aspuzu bağlarını oluşturur hem de Aspuzu yolunu. 1947 yıllarında Beydağı eteklerinden geçen Derme sulama kanalı açılınca suyu azalmış, daha sonra kanala dönüştürülen Derme Deresi’nin üzeri kapatılıp suyu da kesilince, beton altındaki pis kokular hava bacalarından etrafa yayılmaya başladı. Çilesiz’deki meyve bahçemizden sepete doldurduğumuz meyveleri gün doğmadan omzuma, bazen de hayvan sırtına atarak Aspuzu pazarına getirip satardım. O günlerde beyaz eriğin kilosunu on kuruştan satar, bir sepetinden 255 kuruş alırdım. 25 kuruşuna karnımı doyurur, yaya olarak sepet elimde Çilesiz’e dönerdim. Yazıma başlamadan önce sözünü ettiğim geçen cumartesi günü İstasyon Caddesi boyunca yürürken yolda karşılaştığım hemşerilerimin bana anlattığı sorunlara değinecektim. Anılarım aklıma üşüşünce diğer tarafa bir türlü kalemim yürümedi. Yazı uzayınca da gelecek haftaya devam ederim diye burada noktalamak istiyorum. Ancak; meyve bahçelerinde çiçeklerin saldığı havasını soluduğum, Derme Deresi’nden kana kana suyunu içerek büyüdüğüm, omuzumda sepetle arkadaşlarımın anısıyla yürüdüğüm yollarında binlerce güzellik var bu kentte. Bu kentin güzelliklerini ve güzel anılarını biriktiren tüm hemşerilerimle birlikte sevgi ve saygıyla yolumuza devam etmek istiyorum. Tüm çabamla Malatya’mızın güzelleşmesini istiyorum. Bu güzellikle de yoluna devam etmesini istiyorum.
2 Temmuz 2003 Malatya Güneş Gazetesi köşe yazım Asım Demirkök