1970’ten sonraki dönemlerde siyaseti tamamen bırakmış ve dönemin olumsuz şartlarından dolayı 1975 yılından sonra yaşadığı şehir olan Malatya’dan İstanbul’a göç etmiştir. İstanbul’a gitmiş olmasına rağmen, vefat ettiği 3 Mayıs 1983 tarihine kadar Malatya’yı sık sık ziyaret etmiş ve talipleriyle olan bağını koparmamayı başarabilmiştir. 3 Mayıs 1983’te Hakk’a yürüyen Hüseyin Doğan Dede’nin nâ’şının Karacaahmet Mezarlığına defnedilmesine karşı çıkan başta Balıyan köyleri olmak üzere Malatya’da ki talipleri, nâ’şı alarak Kırlangıç Köyüne getirmiş ve 6 Mayıs 1983 Cuma günü nâ’şı buraya defnetmişlerdir...
***
Hüseyin Doğan Dede’yi Anlamak ve Bizlere Emanet Ettiği “Sevgi Elbisesini" Üzerimizden Çıkarmamak Adına Bir Kaç Söz Söyleyip Yazımı Sonlandırmak İstiyorum:
Yanı başımızda savaşların yaşandığı ve ölümler üzerine medeniyet kurmaya çalışanların kol gezdiği bir coğrafyanın ortasında sevgiye ve barışa olan özlemimiz gün geçtikçe artmaktadır. Dünyaya nasıl baktığımızla yaptıklarımızın doğru orantılı olduğunu hepimiz bilmekteyiz ve Anadolu’nun dünyaya güzel bakan insanların coğrafyası olduğunu unutmamalıyız. Hüseyin Doğan Dede’nin yaşadığı dönemde 600’den fazla Ermeni ailenin yaşadığı, Alevi-Sünni yurttaşların içi içe olduğu bir Malatya’da, Hüseyin Doğan Dede sevgi ile inşa ettiği evinde hoşgörü sofrasında herkese kucak açabilmişti…
Tarihler değişse de, ‘Ete – kemiğe bürünen, Yunus donunda görünen’ o tarihte ki isimlerden biri de hiç şüphesiz ki Hüseyin Doğan Dede’nin bizzati kendisiydi… Dede, insanlara sevgiyle yaklaşmasını ve taşıdığı Evlâd-ı Resûl olma sorumluğunu hiçbir zaman unutmamıştır. O Hüseyin Doğan Dede ki harman zamanı geldiğinde, hasat ettiği buğdayını evine taşımadan önce, Alevi – Sünni ayrımı yapmadan ihtiyacı olan herkese rızkından pay verebilmiş bir barış elçisidir. Çünkü Hüseyin Doğan Dede, Hakk’tan gelen rızkın insanlığı bütünleştirmede sadece bir araç olduğunu çok iyi biliyordu…
Dede’nin ısrarla taliplerine söylediği en büyük nasihatiyse: ‟Sırtınızda yükte taşısanız, aman ha, çocuklarınızı muhakkak okutun!ˮ nasihati olmuştur. Dede’nin bu nasihatinin en büyük ispatını da Akçadağ Köy Enstitüsünün (öğretmen okulunun) (1940) kurulmasına sunduğu büyük katkılarında görebilmekteyiz.
Hüseyin Doğan Dede’de diğer Anadolu hümanistleri gibi ‘GÖNÜL KIRMAMAYI’ hayatı boyunca en büyük ibadet sayan bir gönül eri olabilmiştir…
16. yüzyılın halk ozanı Pir Sultan Abdal ise bir nefesinde bizlere şöyle seslenmektedir:
Muhammed dinidir bizim dinimiz,
Tarikat altında geçer yolumuz,
Cibril-i emindir hem rehberimiz,
Biz mü’miniz mürşidimiz Ali’dir.
Ne mutlu ki özünü bir Mürşide teslim edenlere, ne mutlu ki mürşitlerin tacı olan Hazreti Peygamber’e ümmet (evlat) olabilenlere ve ne mutlu ki Ali hırkası giyinmiş olan Hüseyin Doğan Dede’nin maneviyatına kavuşabilenlere…
Ruhun şâd olsun (Mürşidim) Doğan Dede…