“Kelebek Düşleri” -2-

Bu dünyadaki en iyi yönetim bize kendimizi yönetmeyi öğreten yönetimdir. Yaşamak ise kendisi olabilmeyi, hayata etkin bir biçimde katılabilmeyi ve kendi sorumluluğunu üstlenmeyi içeren bir kavramdır. Sorumluluğu üstlenen kişi özgürdür, özgür insanlar daha az korkar daha çok sever. İşte bütün engelliler kendi sorumluluklarını kendileri almak istiyorlar, acınarak ya da sevap kazanacağım duygusuyla yardım dilenmiyor sadece hakları olan imkânları istiyorlar. Yücel Hanım da gururlu ve vakur edasıyla sizi biz taşıyalım teklifini reddediyor.

Onların sorunlarını matruşka bebeklerin durumuna dönüştürüyor, her bir engelin önüne başka bir engel koyuyorlar. Düğün salonu olayı da böyle bir durumdan dolayı sessiz bir çığlığa daha sebep oldu kalem kanayarak yazıyor ama ne fayda. Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam nasıl hak edebilirim yaşamayı deyip yine de yazmak istedim işte. Etrafımızda gördüğümüz her güzel şey eğitimin eseri, her kötü şey de eğitimsizliğin... Engellilerin bu sorunları konusunda ülke olarak ne kadar eğitimsiz olduğumuzu bir kez daha anlamış olduk, ortada.

Onların hevesli olduğu her şeyde sanki onların gönül dağı bileti tükenmiş de sadece evde oturmaları için dizayn edilmiş her şey, her yer. Hiçbir şeylere hakları yok gibi, sevmek de dâhil. Onları düşünmeden yapılmış onca mimari yapılar öfkeyle yıkıyor bütün umutları. İnancın kırılması kalbin kırılmasından daha ağırdır her zaman. Anlaşılmak ve katlanmak arasında tükeniyor canlarımız. Düştükçe kalkmayı öğrendiler ama kalktıkça kimsenin olmadığını gördüler her seferinde…

Ali Haydar KOYUN, ibadethanelerde, cem evlerinde, eğitim kurumlarında, hastanelerde lokantalarda, mağazalarda, spor tesislerinde, sanat alanlarında, toplu taşıma araçlarında “engelliler giremez” tabelası asılıydı gibi dikkat çekici bir cümleyle herkesi göreve çağırıyor. Atasözlerimizde ve deyimlerimizde engellilerin incitildiği, gelinsiz, damatsız temsili düğün furyalarının saçmalığından, empati diye şov yapanların şovdan başka bir anlam taşımadığından, Ders kitaplarında engellilere yer olmadığından, görevini yerine getirmenin adı duyarlılık olduğunu, Engellileri istismar edenlerin çoğunluğunun tanıdıkları olduğunu, yaşattığınız bu sorunların yasal dayanağı var mı? diye sorarak korkulur vallahi biz engellilerden diyor. Küçücük bedeninde koca bir evren taşıyan insan, yaşam olduğu yerde umut da vardır; Empati yapmayı sevenler sizlerin de engelliler haftası kutlu olsun, sizce suç işleyenler kimler, engelli ailelerin sonu böyle mi olmalı? Temsilde eşitsizlik, Geçmeyecek olan bir şeye geçmiş olsun demek, Okumanın yaşı yok, sevgi her engel aşar mı aşmaz mı? Bütün tekerlekli sandalyelerin her çeşidinden banyo tuvalet sandalyesine kadar ki problemlerden, sahi aranızda gören bilen var mı? diyerek sümen altı edilen 5378 sayılı Engelliler Kanunu’nu arıyor her yerde.

Her şeyi ve herkesi uzun uzadıya anlatıyorlar da onlara sıra gelince bir çırpıda özetleyip belirli gün ve haftalara sığdırıyorlar empati sahteliğiyle, gizli özne oluyorlar vatansız dünyasız bir cümlede. 10-16 Mayıs tarihleri arasında anılan ve sözde kutlanan Türkiye Engelliler Haftasında yapılan etkinliklerde seçilmiş siyasilerin atanmış idarecilerin bol bol sizleri seviyoruz sizler başımızın tacısınız, en büyük engel sevgisizliktir gibi sözlerle nutuk çekerek konuşanları eleştiriyor Ali Haydar KOYUN.

Yeryüzünü anlamayanlar için masallar yanlış yazılmıştı, bu dünyaya ait olmayanların başka bir hikâyesi vardı... Onları da ancak melekler ve çocuklar anlar. Allah'ın peygamberi bile anlamamıştı, Âmâ olana sırtını dönünce Cebrail aracılığıyla hemen ikaz edilmiş, ayet inmişti. İlahi kitaplarda da gerçek manada dilsiz, sağır ve kör olmanın engelliliği tek başına ifade etmede yeterli olmadığını, asıl engelliğin gerçeği görmemenin, gerçeğe kulak vermemenin ve gerçeği söylememenin olduğu örneklerle işliyor. Körlüğün gözlerde değil asıl kalplerde olduğunun hakikat olduğu vurgulanıyor. Gördüğümüz şey baktığımız şeyin çok üzerindedir. Her görüş bakışın sürprizidir. Bakmak canlı cansız bütün varlıkların ortak özelliğidir, asıl olan bakmaktan hâsıl olan şey, yani görmektir. Görmenin atamasını göz değil kalp yapar. Sadece görevinin bilincinde olan görür.

İnsan olarak kapılıp gittiğimiz egoya sırtını çevirmiş, sevgi dokunuşlarıyla içinde umut ve gelecek şarkılarının söylendiği kocaman bir koroya dönüştürebilen, durumdan vazife çıkarabilen biri olarak Ali Haydar KOYUN’un umudunu saç yumağına bağlıyor bütün çocuklara balon alıyorum. Uçacağız kolumuza bağlayıp. Tanıdığım o bütün çocukları, onların şahsında Küçük Prens ve Zeze ile de tanıştıracağım.

Sözü daha fazla uzatmayalım. Dualarımız ve iyi niyetimizle umutlu olmaya başlayalım mı?

Ne zaman cümlelerimi ümitle bitirsem kalbimin üzerinde kabule karin bir dua havalanıyor.

Bir gün her şey çok güzel olacak, çocuklar, kelebekler ve engelliler için... Buna melekler âmin dedi bile...

Kevser İpek DEMİRTAŞ / İzmir

Başka örnekler daha yaratmaya çalışacağım. Bu arada, kelebeklerin düş gördüğüne dair bir şiir yazmaya ne dersin? Belki bu sana ilham verebilir.

İşte benim yazdığım şiir:

Kelebeklerin Düşleri

Kelebeklerin düşleri var mıdır acaba?

Renkli kanatlarıyla uçtukları çiçeklerden mi?

Gökyüzünün maviliğinden, güneşin sarılığından mı?

Yoksa sevdikleriyle birlikte olmaktan mı?

Kelebeklerin düşleri nasıldır acaba?

Mutlu mudur, üzgün mü, korkulu mu, heyecanlı mı?

Yoksa hepsinden biraz mı?

Düşlerinde kendilerini nasıl görürler acaba?

Kelebeklerin düşleri bize ne anlatır acaba?

Hayatın kısalığından, güzelliğinden mi?

Sevginin öneminden, değerinden mi?

Yoksa umudun gücünden, ışığından mı?

Kelebeklerin düşleri varsa eğer

Onlara saygı duymalı, onları korumalıyız

Çünkü onlar da bizim gibi

Düşleri olan canlılar