Malatya’mız, kuruluşu itibariyle Anadolu’daki jeopolitik önemini hep korumuştur. Doğu’yu Batı’ya, Kuzey’i Güney’e bağlayan yolların birleştiği kavşakta kurulmuş olması, önemli su kaynaklarına sahip olması, çok verimli ovalarının olması Malatya’mızın önemini hep korumasının nedenlerindendir.
Urartular Dönemi’nde Van’dan başlayan yol; Van Gölü kıyısından, Muş-Varto’dan, Karlıova’dan, Karakoçan-Palu-Harput’tan Kömürhan üzerinden Malatya’ya ulaşır. Malatya’dan güneye Halep’e; kuzeyde Sivas-Samsun yoluyla Karadeniz’e yine Malatya-Sivas üzerinden Kayseri-Ankara’ya; Malatya-Elbistan üzerinden Kayseri-Konya ve Ege’ye ulaşan yolların birleşme noktası Malatya’dır.
Türkler Malatya’yı fethetmeden bu topraklarda önemli kavimler yaşamış ve büyük medeniyetler oluşturmuşlardır. Arslantepe kazılarında ortaya çıkan sonuçlar dünya bürokrasisinin ilk burada kurulduğunu gösteriyor. Daha sonraki yıllarda Ebu’l-Farac gibi birçok kültür adamı bu coğrafyanın o dönemdeki evlatlarıdır.
Malatya’nın İslam ve Türk Kültürü ile buluşmasından sonra tarım, ticaret ve kültürel zenginliği artarak devam eder. Niyazi Mısrî, Sadrettin Konevi, Abdullah Cevdet, Cevat Paşa, İsmet Paşa, Turgut Özal, Fahri Kayahan gibi yakın zamanlarda yetişen Malatya’mızın önemli kültür, sanat, siyaset ve gönül adamlarıdır. Bu şahsiyetlerin kültürümüze katkıları inkâr edilemez.
Cumhuriyetten sonra Malatya’mız birçok devlet adamı, bürokrat, ilim adamı, sanatçı, şair, yazar yetiştirmiştir. Devlet adamlarımız Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetirken bilim adamlarımız ve yazarlarımız kültürümüze önemli katkılarda bulunmuşlar. Ancak son 40-50 yıl içerisinde Malatya’nın nitelikli insanlarını çeşitli nedenlerle dışarıya göç vermesi bu yöndeki ilerlemeyi yavaşlatmıştır. Cumhuriyetten sonraki yıllarda Malatya Lisesindeki üstün nitelikli öğretmenlerin yetiştirdiği Malatyalı, önemli bir kuşak Türkiye’ye yön vermiştir.
Son yıllarda işsizlik ve terör nedeniyle şehrimiz çok göç almaktadır. Yeni hemşerilerimizin eğitim ve ekonomik seviyesi düşük olmasından dolayı Malatya’da bir kültür erozyonu oluşmaya başladı. Bunun için de Malatya’nın idari ve yerel yönetimlerinin hemşeriler arasındaki kaynaşmayı sağlayacak programlar oluşturması gerekmektedir.
Malatya’nın yerel tarihini ve kültürünü iyi bilen, yaşamında uygulayan değerlerimize sahip çıkmalıyız. Onların yaşattığı kültürel öğeleri yeni nesillere aktarmalıyız. Bu kültürel birikimler canlı tarih olan kişilerin ölümüyle yok olmaya terk edilmemelidir. Kültürel birikimler yazılı ve görsel olarak kayda geçirilmelidir. Yeni hemşerilerimizin Malatya’mızla ilgili hafızaları 25-30 seneyi geçmez. TÜİK’in verilerine göre Malatya’nın dışa verdiği ve dışarıdan aldığı göç, çok yüksek rakamlarla ifade edilmektedir. Yeni hemşerilerimizin geriye dönük kent hafızası yok denecek kadar azdır. Kent merkezinde eski yapıların yıkılıp yerine yeni apartmanların dikilmesi zaten kent hafızamızı yok etmektedir. Kentimizin tarihi ve kültürel dokusunu tahrip edecek, yok edecek uygulamalardan kaçınmalıyız.
Kent hafızamızın yitirilmemesi için mücadele eden Ahmet Şentürk ve Hüseyin Çolak gibi birçok yazar, şair ve araştırmacılarımız sayesinde yerel tarih ve kültürümüzü yeni nesillere aktarıyoruz. Bu anlamda bize bu eserleri miras bırakan üstatlarımızı unutmadan vefamızı göstermiş olalım. Üzerinde çalıştığımız ‘İki Malatya Sevdalısı’ çalışmamız ile üzerimize düşen görevi bir nebze olsun yerine getirmiş oluyoruz.
Mustafa Kuşçuoğlu, Mehmet Gülseren, Celal Yalvaç, Mehmet Ali Cengiz, Hasan Basri Tuncel gibi yerel kültürümüzü yaşatmak adına çalışmalar yapan önemli şahsiyetlerdir. Onların da bu şehirde hatırlandığını, bilindiğini vurgulamak için anma toplantıları ve plaket ile ödüllendirilmelerini sağlamanın gururunu taşımaktan bu satırların sahibi olarak mutluluk duyuyorum. Yukarıda adlarından söz etmekte şeref duyduğum büyüklerimizi izinden gidenler arasında, Avukat Selami Yücel ile Atilla Kantarcı kardeşlerimi okuyucularımla paylaşmadan geçemeyeceğim.