Naif ve katıksız duygularla yazının başına oturup bir şeyler yazayım dedim. Şu sıralar gündem çok yoğun. Hangisinden başlasam diye düşünürken aklıma birden kültür sanat olayları geldi. Nasıl olsa rahat bir alan. Toplumun bir kısmının da pek ilgilenmediği bir konu. Malumatfuruş şeyler söylesek de pek sorun olmaz herhalde…
Sorun olmaz dediğime bakmayın. Kültür sanat dünyasında olup bitenleri analiz etmek, eleştirmek beklenmedik ağır tepkilere neden olabiliyor. Alan öyle zengin bir auraya sahip ki küçük bir kıvılcımla büyük bir ateşi yakabilirsiniz. Bu nedenle biraz kıyısından köşesinden dokunmak iyi bir başlangıç olabilir…
Sanat dünyasında işler bu aralar iyi gidiyor… Yeni filmler arka arkaya sinemalarda vizyona giriyor. Komedi filmleri içerisine iliştirilmiş uzay filmleri mi dersiniz, “youtube” da meşhur olan birinin parçalardan oluşan filmi mi? Maşallah, hepsi sinema salonlarında rağbet görüyor. Sanat adına güzel şeyler… Tabi ki bu olayın bir boyutu. Diğer boyutu benim açımdan biraz daha karışık…
* * *
Hele komedi-uzay filmi için o kadar PR çalışması yapılıyor ki sanırsınız yıldız savaşları teknoloji si kullanılmış. ”Uzay bizden sorulur” sözüne asıllı kalan iddialı sözler arasında sadece filmi izlemek size düşüyor. O tür filmleri artık izlemeyeceğim diye kendime çok söz verdiysem de pek fayda etmedi. Kendimi hep sinema salonlarında elimde “pop corn” paketiyle filmi izlerken buldum. Dikkat ettiyseniz patlamış mısır demedim pop corn dedim. Uzay filmi ismi yanında patlamış mısır demek çok yerel kalır!
Bundan önceki filmlerinden birine girmeden şu büyük pop cornlardan ve yanına da ice-tea aldım. Havam tam yerinde sinema salonuna girdim. Salon bayağı dolu. Şöyle bir etrafıma bakındım çoğu kendi şartlarında üst orta sosyo- ekonomik sınıfa mensup. Benim gibi sınıf atlama aşamasında olan birkaç kişi de sanki serpiştirilmiş aralara. Ama benim pop corn’um battal boy olduğu için bayağı sükse yapmıştı. Ayrıca elimdeki çanta ve ara sıra aldığım notlar bana bir sinema eleştirmeni havası vermişti. Bu mağrurlukla koltuğuma yayılmıştım.
Film başlayınca gülmek için hiçbir hazırlık yapmadığım için çok zorlandım! Çok önemli değildi. Zaten gittikçe filmden kopuyordum. Ama elimdeki battal boy pop corn etrafımdakilerin dikkatini çektiği için arada bir davranışlarımı izlediklerini görüyordum. Bu saltanatım çok sürmedi! İlk yarı bitince sinemadan çıktım. Çok sıkılmıştım çünkü. Elimdeki pop corn paketine ne oldu derseniz o gün bu gündür hatırlamıyorum. Çöpe mi attım, oturduğum yerde mi bıraktım, bilmiyorum. Ama bu son pop corn’um olmuştu. İşte benim komedi –uzay filmleri ilişkim böyle bitmişti. En son filme de gitmedim. Çok şey kaybetmedim sanırım.
Kültür alanına gelince, orada biraz dururum. Sinemaya ve diğer sanatsal alanlara göre ilgim daha fazladır. Yeni çıkan kitapları, aylık bazı edebiyat dergilerini, kitap tanıtım eklerini takip etmeye çalışırım. Bu dergilerde; özellikle tanınmış bazı yazarların yeni kitapları hakkındaki övgüler kafanızda soru işaretleri bırakır bazen. Sıradan bir hikâye veya romana öyle güzellemeler yapılır ki sanırsınız edebiyat bu eserde yeniden tanımlanmış. ”Yazar; bu eserinde roman tekniğine yeni bir boyut getirmiş, olayların akışı ve kelimelere farklı anlamlar yüklemedeki becerisiyle okuyucuyu derin bir iç yolculuğa çıkarıyor…” mealindeki sözler sizi seçeneksiz bırakıyor. İlk iş gidip o kitabı edinmek… Sonra hayal kırıklıkları…
Peki, bunları neden yazıyorum sorusuna gelince: Tanıtım ve tüketimin sınır tanımaz çılgınlığının geldiği nokta. Ayrıca bunun mesnetsiz argümanlarla güçlendirilmiş kültür sanat alanına yansımalarının bende oluşturduğu huzursuzluk. Başka bir nedeni yok, olamaz da.