Kutuplaşma 2

Geçen hafta; bizim gibi maddi yaşam gerçekleri ile manevi yaşam hayalleri arasında sıkışıp kalmış olan toplumlarda, siyasi partilerin toplumu kutuplaştırarak, nasıl iktidara gelmeye çalıştıklarında sağ siyasi partilerin genel stratejilerini belirtmiştik.

Sözü sol siyasi partilerine getirip durduk.

Aslında irdelenip sorgulanması gereken ise sol siyasi partilerin stratejisi, tavır ve uygulamalarıdır. Çünkü, toplumdaki bireyler özellikle eğitim, kültür ve buna paralel olarak kentleşme artmaya başladıkça, toplumu meydana getiren bireyler, özellikle uzun yıllar boyunca iktidarda kalarak kendisini yöneten, iktidarlardaki siyasi anlayış sahiplerine muhalefet edecek olan siyasi parti ve oluşumlar ile düşünce sahiplerinin kendileri için getirecekleri alternatif çözüm metotları, kendi yaşamlarını iyileştirecek olan siyasi politikalar ve bu politikaların pratik hayattaki uygulamalarıdır.

Eğer, özellikle pratikteki uygulamalarda, yani seçme, seçilme, fırsat eşitliği gibi göreceli hareketlerde yani politikalarda her ikisi arasında bir fark olmadığını gördüklerinde çok radikal tercihlerde bulunmazlar. Hele, bir de toplumu ekonomik, sosyal, siyasal, etnik ve dinsel değerler üzerinde bir kutuplaşmaya getirerek siyasi tercih yapmaya iten bir iktidar gücü varsa tersine her türlü olumsuzluğa rağmen yine aynı değerler etrafında birleşerek hayatlarına devam ederler.

Yani kısaca bir seçimde, siyasi tercihini değiştirmeye çalışan bir birey karşısında temel somut, elle dokunabileceği bir farklılık görmedikçe kolay kolay siyasi tercihini değiştirmezler. 1950’den bu yana Türkiye deki iktidar ve muhalefet partilerinin örgütlenme ve politikalarına bakarsak bunu net olarak görebiliriz.

Ne demek istiyoruz.

Sağ partilere oy veren muhafazakar seçmen tabanı diyor ki ben sağ ile sol partiler arasında bir fark görmek istiyorum. Öyle söylemde değil. Pratikte bunu görmeliyim, görmek istiyorum. Öyle benimkini allayıp pullayıp getirip tekrar benim önüme koyma. Bugüne kadar oy verdiklerimden bıktım yeni bir şey görmek istiyorum.

Peki sol ne yapıyor. Ana omurga CHP ona bakalım. Tabi önce memleketimize, yani Malatya’ya, yani Doğanşehir’e. Tek kelime ile yıllardır yapıp ta sonuç alamadığı aynı şeyi yapmaya çalışarak yoluna devam ediyor.

Nedir bu.

Sol düşünüp, sağ oynuyor. Eee haliyle seçmen de bakıyor ki oyun aynı oyun, o zaman kendince diyor ki,yahu ben yine bildiğim yoldan gideyim sonra ne olur, ne olmaz. Bugüne kadar, özellikle sağ iktidar partilerinin tabanda yaratıkları bölgesine göre Alevi, Sünnilik, Kürtlük, Türklük gibi kıstaslar ile seçim alma stratejisi. Bunu öyle yapıyor ki, kendi temel ilkelerini çiğneme pahasına yapıyor.

Tabi kendi içinde, yönetim tarzında aday olabilecek kadrolar yetiştiremeyince çözümü etnik ve dinsel değerler üzerinde kutuplaştırılmış olan toplumun nüfus yoğunluğuna göre yapmakta buluyor. Yani toplumun çoğu sünni ise aday sünni, Alevi ise Alevi, Türk ise Türk, Kürt ise Kürt aday diyor ve öyle yapıyor.

Adayın niteliklerinde aranan temel özellik bu. Liyakat, bilgi, birikim, tüzük yönetmelikler hepsi boş. Mesela, partinin yerel yönetim adaylıklarında adaylarda aranan üç temel zorunlulukların da aynen şöyle der.

Aday olacak kişinin.

a) Ödenti borcunun olmaması.

b) En az bir yıldan beri parti üyesi olması, zorunluluğu yazılır.

Ama uygulamada tam tersi yapılır. Önce aday tespit edilir. Seçileceği, yada atanacağı garantilendirilir sonrada partiye üye edilir. Ve tüm bunlar kendi seçmen kitlesinin gözü önünde demokrasi adına uygulanır. Peki bu gayri resmi ve etik olmayan seçim ve seçme yoluna neden başvurmak zorunda kalır?

Çünkü;

1) toplumu etnik ve dinsel değerler üzerinde kutuplaştırarak iktidar olan düşünce, kuruluş, parti ve örgütler karşısında politika ve siyaset geliştiremiyor.

2) Bu siyaset ve politik çözüm alternatifleri program ve tüzüğünde varsa da ki var. Bunları hem kendi tabanına hem de tüm toplum kesimlerine toplumun her kesiminin anlayabileceği şekilde, anlayabileceği düzeyde insanlara anlatabilecek kadroları yok ta onda.

Bu kadrolar içinde yok mu?

Tabi ki var. Ama o kadroları da mümkün olduğunca yönetim noktalarında uzak tutuyor.

Durum bu olunca her seçim döneminde tıpkı sağ partilerin yaptığı gibi onlarda, etnik ve dinsel istismardan yararlanarak sonuç almaya çalışıyorlar ama alamıyorlar. Aksine kaybettikçe daha da kaybediyorlar.

Malatya da, Doğanşehir de bu yöntemler da ha önceleri defalarca denen di sonuç malum sıfıra, sıfır elde var yine sıfır.

Kendi içinde alternatifler yaratamayanlar, başkalarının izinde kaybolurlar.