Niyazî-İ Mısrî 1618 – 1694 Efsanesi

Asıl adı Şeyh Muhammed olmasına rağmen Mehmet olarak anılan Niyazi Mısrî, Malatyalı âlim ve dervişlerden Soğancızade Ali Çelebi’nin oğludur. 1618(H.1027)’de Malatya’da doğar. İlk eğitimini doğduğu kentte sibyan mektebinde görür. Tasavvufi bilgilerini de derviş olan babasından alır. Aile bahar gelince Aspuzu’daki bahçelerinin olduğu yere göçer. Bağ bahçe tarla işleriyle uğraşır. Kışa doğru Ulu Cami yakınlarındaki evlerine tekrar dönerler. Aspuzu’da Mehmet Niyazi ve ailesinin kaldığı muhitin günümüzde adı Niyazi Mahallesi’dir. Şiirlerinde “Niyazi” ve “Mısrî” mahlaslarını kullanmış, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazmış ve eserler vermiştir. Aruzla yazdığı şiirlerde Fuzulî ve Nesimi’nin, hece ile yazdığı şiirlerde ise Yunus Emre’nin etkisinde kaldığı söylenebilir. Divanında toplanan şiirleri lirik ve didaktiktir.

Ayrıca Niyazi-i Mısrî gençlik yıllarından itibaren bazı kerametler göstermiştir. Bunlardan bazıları şöyledir: Niyazi, Mısır’da öğrenimini tamamladıktan sonra bir ara doğum yeri olan Malatya’ya uğrar. Kendisinden emin ve mağrur bir biçimde Hüseyin Bey Köprüsü’ne doğru yürürken karşıdan bir pir gelerek önünde durur. “Oğlum Niyazi tahsilini bitirdin mi?” diye sorar. Niyazi, “Evet on iki ilimden de mezun oldum,” der. Aldığı cevaptan hoşnut olmayan pir ortadan kaybolur. Niyazi durumu anlar. İhtiyarı bulmak için hayli dolaşır. Fakat onu hiçbir yerde bulamaz. İstanbul’da yapılacak bir imtihana çağrılır. İmtihanı birincilikle kazanır. Dönemin padişahı huzuruna kabul ederek takdir ve taltiflerde bulunur. İstanbul’da bulunan kırk tekkeyi ayrı ayrı dolaşan Niyazi, kırkıncı tekkede

Malatya’da gördüğü Ümmî Sinan ile karşılaşır. Niyazi-i Mısrî’ye, “Geldin mi oğlum?” diye sorar. “Evet, geldim efendim,” cevabını verir. Ümmî Sinan, “Bekle geliyorum,” diyerek yedi yıl boyunca bir daha oraya uğramaz. Yedinci yılın sonunda Niyazi’yi tekkede beklerken bulur. Ona, “İşte tahsilin şimdi tamam oldu,” der. Ardından, “Söyle bakalım ilmin başı neymiş?” diye sorar. Niyazi başını önüne eğerek, “Sabır,” karşılığını verir. Bundan sonra Ümmî Sinan’ın müntesibi ve halifesi olur. Başka bir rivayete göre, Niyazi-i Mısrî Rodos adasına sürgün edilince başlarında komutanlarıyla birlikte görevliler eşliğinde vapura binerler. Bir ara güvertede toplu hâlde otururlarken komutan Niyazi’nin ortadan kaybolduğunu görür. Kamaraları, ambarı, geminin her tarafını araştırırlarsa da bir türlü bulamazlar. Komutan telaş içerisinde tekrar güverteye çıkar. Bir bakar ki Niyazi beyaz bir atın üzerine binmiş. Vapurla yarış edercesine denizin üzerinde dörtnala gidiyor. Niyazi az sonra güverteye çıkar ve kendisini arayıp bulamayanların hayretleri arasında eski yerine oturur.