Sağlam, güçlü ve içten bağlılık anlamına gelen sadakat; günümüzde maalesef örneğine az rastlanılan ve anlamından çoktan uzaklaşılan bir kavram oldu.
İnsan yola çıkarken yanında hep güveneceği, dayanacağı bazen duruşundan bazen konuşmasından güç alacağı yürekli bir yoldaş arar çoğu zaman. Bu arayışlar kısmen karşılık bulsa da çoğu zaman umutlar hayal kırıklıklarıyla birlikte başka bahara kalıyor.
Dostluklar, ortaklıklar, birliktelikler hep bu sadakat üzerine kurulur. Kim ki sadakati kapının önünü koyarsa o gün, o dakika bütün her şeyin büyüsü bir anda bozuluverir.
Saint Petersburg şehrinde Hermitage müzesini gezerken devasa resimlerin önünde duruyoruz ve gezi rehberimiz Galip Bey önünde durduğumuz bu resimlerde ressamların neyi anlattığını bize dakikalarca anlatmaya çalışıyordu. Öyle ki bazı resimleri anlatması yarım saati bulduğu oluyordu. Bir anda müzenin o devasa yapısı gözümün önüne geldiğinde binlerce resimle bu gezinin pek de kolay bitmeyeceğini, daha gezinin başında anlamıştım. “Ressam burada neyi anlatmış?” repliği de dilimize grup olarak burada pelesenk oldu. İşte tüm bu koşuşturma içerisinde bir resmin önüne geldiğimizde tabloda beni çeken bir şeyler oldu. Tabloda biri kız; biri erkek iki genç, sıvası dökülmüş, harabe bir odanın içinde eski bir karyolanın üzerinde el ele tutuşmuşken yatağın altında bir kedi, yatağın az ilerisinde kapıya doğru yönelmekte olan bir köpek ve kapının eşiğinde olaya tanıklık eden bir hizmetçi kadın… Galip Bey, tabloyu okumaya ve bize anlatmaya başladığında resme olan bakışımız çoktan değişmişti. Yüzlerin arkasında olan hale şeklindeki aydınlanma bu resmin 13.yüzyılda yapıldığını kapıya yönelmekte olan köpeğin evdeki sadakatin bittiğini, yatağın altında olan kedi de ihanetin başladığını bizlere anlatıyor demişti.
Evet, işte yine o özel ve güzel kelime: Sadakat
Hikâyeye göre evet, biri diğerini gerçekten aldatmıştı ve bu bir sadakatsizlikti. Affedilmesi ya da kabullenilmesi kolay değildi. Peki, günümüzde sadakat! Dizilerle etrafımızı saran çarpık ilişkilerle konu edilen hikayelerle normalleştirilen sadakatsizlik anlayışı, bir dava için yola çıkıp ilk virajda son sürat dönüş yaparak çürük halka olarak karşımıza çıkmaktadır. Üstüne bir de kendine yandaş arama çalışmaları elbette kabul edilebilir durumlar değildir. Peki, bunların yanında sadakat anlayışına başka bir anlam yükleyen yeni anlayış tablosuna birlikte göz atalım. Bir şirket, bir grup ya da bir parti lideri ne derse doğru ne derse haklı, ekibin diğer kalanı da onay makamı. Elini kaldır, kaldır; indir, indir… Fikri ve hükmü olmayan ekibin diğer kalanlarının da çoğunluk anlayışından başka bir görevi yok gibi. Hasbelkader biri, lider tarafından yapılanın yanlış olduğunu söylerse yanlışı söyleyen kişi “SADAKATSİZ” yaftası yerken tablodaki geri kalan herkes maalesef mutlu (!) durumdadır.
İşte günümüzde liderlik konumunda olan insanlarımızı da saran sadakatsizlik anlayışındaki bu olumsuz değişim kim dost kim düşman anlayışını bozguna uğratmış durumda. Alkışlayan, yağlayan, sen haklısın diyenler dost görünürken, dostu için çırpınan “Doğrucular ” ise çoktan gönül kapısının dışına konulmuş durumda
“Özü doğru olanın sözü de doğru olur.” diyen Hz. Ali’nin, “Doğruluk dost kapısıdır.” diyen Hacı Bektaş-ı Veli’nin, “Acı da olsa doğruları söyleyiniz.”diyen Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) söyleminden ayrılmayan dostların etrafınızdan ve etrafımızdan eksik olmaması dileğiyle…