TEVFİK FİKRET ve BİZ

Son yüzyıldaTevfik Fikret ve Haluk konusu,Asım’ın Nesli konusuyla birlikte tartışıldı. Bazı aydınlar, gençliğe, Haluk’u bazıları ise, Mehmet Akif’in Asım tiplemesini model olarak sunuyordu. Yazılar ve değerlendirmeler,karşılaştırmadan sonra, birini tercih edip diğerini reddetme seçeneği biçiminde sunuluyordu. Yani ya Akif’i seçeceksiniz ya da Fikret’i. Bu seçiminize göre çağdaşlaşmacı veya Batıcımı yoksa İslamcı mı olduğunuz anlaşılıyordu. Bu aslında son iki yüzyılın önemli bir sorunu idi. Aydınlar ve gençlik de bu önemli sorunu iki şair üzerinden okuyup yorumlayarak karşılaştırarak kendilerine yön bulmak ve alan açmak zorundaydı.

Yüksek lisansta Mehmet Akif ve çevresini seçip bu doğrultuda çalışmalarıma başladığımda son iki yüzyılın en önemli sorunuyla karşılaşmıştım. Tez savunulup kabul edildikten sonra bu konulardaki araştırmalarımı yayımlamaya başladım. Günümüze kadar gerek Akif, gerekse Fikret üzerinde yapılan çalışmalara çok önemli katkılarda bulundum. Hikmet Neşriyat’ın Yayımladığı 10 ciltlik Mehmet Akif Külliyatı’nın sonuna eklenmesini çok istediğim Açıklamalı Mehmet Akif Ersoy Bibliyografyası (1990) adlı çalışmamtelif hakkı ödendiği haldebazı parçaları dışında bir bütün olarak yayımlanmadı. Bunlardan, Yedi İklim dergisinin Mehmet Akif Ersoy Özel Sayısında yayımlanan Özel MektuplarınaGöre Mehmet Akif Ersoy ve Çevresi ile İslami Edebiyatdergisindeyayımlanan Tevfik Fikret ve Haluk başlıklı araştırmaların akademik hayatımda özel bir yeri vardır.

Atatürk Üniversitesi’nde lisans eğitimim sırasında rahmetli hocam M. Orhan Okay’ın tavsiyesi ile Edebiyatçı Babalar ve Çocukları konulu bir dosya açmış ve son yüzyıldakiler de dahil, tarih boyunca rastladığım babalar ile çocukların, gençliğin ilişkisini aydınlatacak bilgi kırıntıları toplamaya başlamıştım.Bunlardan en çok ilgimi çeken Mehmet Akif’in, Tevfik Fikret’in ve Nazım Hikmet’in birer baba olarak çocuklarıyla ilişkisi ve çocuklarının akıbetiydi.

Merhum hocam M. Kaya Bilgegil’in 1970’te yayımladığı Tevfik Fikret’in İlk Şiirleri adlı küçük çalışması ise, ilgimi çeken başka bir kitap oldu. Böylece ben de Akif-Fikret tartışmalarının içinde yer almıştım. Yıllar boyunca gerek Akif gerekse Fikret ile ilgili çok geniş bir arşiv oluşturdum. İnönü Üniversitesinde kıymetli hocam Cahit Kavcar’ın II. Meşrutiyet Döneminde Edebiyat ve Eğitim ile daha sonra yayımlanmış Edebiyat ve Eğitim adlı kitapları bende yepyeni ufuklar açmıştı. Çünkü her iki şair, kişilikleri, fikirleri, eserleri ve davranışlarıyla birlikte geçmişten günümüze edebiyat ve eğitimin ana malzemesi olarak yerlerini almıştır. Sadece sanatçı kişilikleriyle değil, eğitimci kişilikleriyle de günümüzde yaşamaktadır.

Sadece ünlü edebiyatçıların şair ve yazarların değil, başta devlet adamları olmak üzere toplumun tanıdığı bütün ünlülerin çocuklarıyla ilişkileri ve geçen zaman içinde çocuklarının akıbetleri de daima toplumu ilgilendirmiştir. Çocuk, belki atasına rahmet okutur, belki de hayırsız babalar çocuğuna rahmet okutur.

Beşir Ayvazoğlu’nun Fikret (Everest Yay., İstanbul 2019, 655+25 sayfa Fikret’in renkli tabloları) biyografisini okuyunca bunları yeniden hatırladım. Bir solukta okuyup bitirdiğim bu eseri sizlere de tanıtmaya karar verdim.

Kitap, sıvama kapakla dayanıklılığı artırılmış olarak ve Fikret’in şık bir pozuyla sunulmuştur. “Kendi cevvim kendi eflakimde kendim tairim” yani, kendi gök boşluğumda, kendi gök kubbemde kendim uçarım alt başlığıyla sunuluyor. Rübab-ı Şikeste’nin ilk baskısının baş tarafına şairin el yazısıyla yazılmış bir klişeyle eklenen ve Fikret’in kişiliğini yansıtan kıt’anın tamamı şöyledir:

Kimseden ümmid-i feyz etmem, dilenmem perr ü bal,

Kendi cevvim kendi eflakimde kendim tairim.

İnhina tavk-ı esaretten girandır boynuma,

Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim. (s.253) Özellikle son dize başta Atatürk olmak üzere çoğu kişinin dillerine pelesenk olmuştur.

Fikret’le ilgili Biyografi, Önsöz, Giriş ve Kronoloji’den sonra;

I-Arayış Yılları

II-Servet-i Fünun

III-Hisar Yılları

IV-Hürriyet

V-Aşiyan’a Dönüş başlıklarıyla 5 ana ve 50 alt bölüme ayrılmış.Şairin 48 yıllık ömrünün neredeyse her yılına bir bölüm düşüyor.50. alt bölümün başlığı: Haluk. Yani eser, sadece Fikret’in anne, baba ve eşinin akıbetini açıklamakla kalmıyor; Haluk’un ve eşi Ethell’in de ölümleri üzerine bilgiler verilerek tamamlanıyor. Belki gençlikten ümidini kesen ve çocuğa yönelen Fikret’in bu konudaki duruşunu belirginleştiren Şermin adlı bağımsız bir altbölüm eklenebilirdi. Bu konu Hastalığı ve Son Şiirleri başlığıyla 40.alt bölümde ele alınmıştır. (s.502-513)

Bibliyografya çok zengin olarak hazırlanmıştır. Bir bölümünde Fikret’le ilgili olarak yayımlanmış 50’ye yakın kitap ile Fikret’in eserleri ve hakkında yayımlanmış yazıların,yararlanılan genel kaynakların ve taranan süreli yayınların ayrı ayrı kaynakçası sıralanmış. 25 sayfalık dizin gerçekten çok işe yarıyor. Ancak dizinde verilen sayfa numaralarının metinle uyuşmadığını, kaydığını belirtelim.

Eserin yeni baskılarında gözden kaçmış eklemeler ve güncelleştirmeler yapılması mümkündür. Söz gelimi, Yaşar Nabi, Cevdet Kudret, Atilla Özkırımlı, Memet Fuat ve Mehmet Bayrak’ın şairle ilgili kitapları; Abdullah Uçman’ın TDVİA’daki Tevfik Fikret maddesi ile Cahit Kavcar’ın Tevfik Fikret ve Güzel Sanatlar başlıklı makalesi ve Ayten Dirier’in Milliyet’te beş gün süren TevfikFikret’in Dramı bloğu ihmale uğramış. Ahmet Naim’in Tevfik Fikret’e Dair adlı kitapçığı M. Ertuğrul Düzdağ tarafından yeni harflere çevrilerek İslami Edebiyat’ta yayımlanmıştır. Ruşen Eşref’in TevfikFikret, Hayatına Dair Hatıralar değerli hocam Necat Birinci ve mesai arkadaşım Prof. Dr. Songül Taş tarafından yeni harfli olarak yayımlanmıştır. Birinci’nin çalışması sınırlı kalmış, Taş ise, eski ve yeni harfli tam metne yer vermiştir. (Anı Yay., Ankara 2019)

Fikret’n Baudelaire’den ne ölçüde etkilendiği konusunda verilen kaynağın yazarı, Dursun Ali Tökel değil, Ali İhsan Kolcu’dur: Albatros’un Gölgesi (Akçağ Yay., Ankara 2002) (s.252, 23. Dipnot) Çapkın Eniştenin Aşk Maceraları başlıklı bölümü süsleyen Mehmet Rauf’un resminin altına ise, yanlış olarak Müftüoğlu Ahmet Hikmet Bey notu eklenmiştir.(s.297) Çalışmada gözden kaçan bu tür hatalar eserin ikinci basımında düzeltilebilir. Burada ilgilenenlere bir müjde vermek isterim. Tevfik Fikret’in bütün eserleri, yeni bir düzenleme ve eklerle notlandırılmış olarak muhterem hocam Prof. Dr. Nazım H. Polat’ın hazırladığı biçimiyle YKY’nin delta dizisinde yayımlanacaktır. (1400 sayfalık bir metin halinde bütün yazıları ve şiirlerini kapsıyor.)

Kıymetli ağabeyim ve dostum Beşir Ayvazoğlu, daha önce yayımlanmış eserlerindeki tecrübelerinden ve her zamanki titizliğinden ödün vermeden kültür ve edebiyat dünyamıza çok değerli bir biyografi armağan etmiştir. Ayvazoğlu’nun daha önce kaleme aldığı biyografilerdeki başarısı bu çalışmasında da devam etmektedir.

Acaba, Mehmet Akif’in ölümünden sonra süreli yayınlarda kalmış yazıların derlendiği SessizYaşadım: Matbuatta Mehmet Akif 1936-1940(Haz. İsmail Kara-Fulya İbanoğlu, Zeytinburnu Belediyesi Yay. İstanbul 2011,800 s. Ayrıca E kitap olarak da ulaşılabilir.) gibi bir çalışma da Fikret için yapılabilir mi? Konunun gerçekten bütünlüğe ulaştırılması sağlanır mı? Kim bilir? Sabredip bekleyelim.

Kitap, arka kapak yazısında “Edebiyatımızın en tartışmalı şairlerinden biri olan Tevfik Fikret’e yepyeni bir bakış” olarak sunulmaktadır. “Tevfik Fikret hakkında hayranları tarafından yazılanların çoğu birer hagiografi, düşmanları tarafından yazılanlarsa onu her bakımdan değersizleştiren metinlerdir. Elinizdeki kitapta ise Fikret, hain veya kahraman, dost veya düşman ilan edilmeksizin, doğruları ve yanlışlarıyla, meziyetleri ve zaaflarıyla bir insan olarak anlatılıyor.”Bu konuda tarafsızlığını koruduğu için Ayvazoğlu’nu kutlamalıyız. Kitabı, daha önce yayımlanmış Fikret konusundaki çalışmalardan ayıran en önemli özelliği de burada.

Kitapta şairin biricik oğlu Haluk etrafında yıllardır devam eden tartışmalara da yer veriliyor. Çalışma bu açıdan daha bir genişliyor ve anlam kazanıyor. Yani sadece Fikret’in biyografisinden ibaret değil. Aslında bir ailenin biyografisi olarak okumamız, değerlendirmemiz ve sonuçlar çıkarmamız gerekiyor.

Edebiyat sanatının ülkemizdeki gelişimi açısından değerlendirdiğimiz zaman 1900’de yayımlanan Rübab-ı Şikeste’nin değerini bugün de fazlasıyla koruduğunu görürüz. 1911’de yayımladığı oğlu Haluk için yazdığı şiirlerden oluşan Haluk’un Defteri, günümüze ne kadar hitap ediyor? Özellikle Haluk’un Amentüsü’ndeki düşüncelerinin ne kadarı günümüzde de geçerliliğini koruyor? Üzerinde düşünmeli ve ona göre şairi değerlendirmeliyiz. Şiirin bazı beyitlerine göz atalım;

Bir kudret-i külliye var: ulvî ve münezzeh,

Kudsî ve muallâ; ona vicdanla inandım.

Toprak vatanım, nev’-i beşer milletim;

İnsan insan olur ancak, buna iz’anla inandım.

Şeytan da biziz, cin de. Ne şeytan, ne melek var;

Dünya dönecek cennete insanla; inandım.

Fıtratta tekâmül ezelîdir; bu kemâle

Tevrâtile, İncîl ile, Kur’an’la inandım. (…)

Büyük bir emek ve çaba ürünü olan çalışma, günümüzü de aydınlatan aşağıdaki paragrafla tamamlanıyor:

“Kamuoyunda asıl tepki çeken, Haluk’un Hıristiyanlığı kabul ederek Amerika’ya yerleşmesi ve rahip olması değildi. Ahmed Cevdet Paşa’nın torunu ve Fatma Aliye Hanım’ın kızı İsmet Hanım’la Namık Kemal’in torunu ve Ali Ekrem Bolayır’ın kızı Selma Ekrem’in değil de Haluk’un tercihinin tartışılması ve hala tartışılıyor olmasının sebebi, Peyami Safa’nın da dediği gibi, babasının nazarında onun “bütün Türk gençliğini temsil ve hülasa ediyor” olmasıydı. Fikret’in ona hitaben yazdığı bütün şiirlerde bugünkü ve yarınki nesillere rol biçilmiş ve yol gösterilmiştir. Haluk, yani Türk gençliği Avrupa’dan bol bol ışık kucaklayıp getirecek ve vatan böylece zindan karanlığından kurtulacaktı. Fikret “Protestanlara zangoçluk” etmiş değildi elbette, fakat oğlu Protestan rahibi oldu.” (s.625)

Günümüzde halen tartışılan yerli’lik ve milli’lik açısından da kitap, çok önemli sonuçlara ulaşmamıza yardımcı olmaktadır. Haluk’un kişisel tercihi, Hıristiyan papazlığına kadar uzayan yaşamı, şüphesiz ölmeden önce yakınlarını ve babasını da rahatsız etmiştir. Kitapta bunların da ayrıntıları verilmiş.

105 yıl önce aramızdan ayrılmış ve ebedi istirahatgâhına çekilmiş olan şairi, hataları ve hizmetleriyle birlikte Allah’a havale edelim. Oğlunun yüzünden babayı, baba üzerinden oğlunu yargılama kolaylığına kapılmayalım. Herkesin ayrı bir amel defteri olduğunu unutmayalım. Tebrikler! Beşir ağabey, zihnine kalemine sağlık. Yeni çalışmalarını sabırsızlıkla bekliyorum.