Tüketim olgusunun iktisadi, sosyal ve kültürel olmak üzere çeşitli boyutlarını ele alan literatürün karşılaştırmalı bir analizi üzerine kurulan bu çalışmada, sadece bir şeyler satın almanın insanların tüketici yapmadığın, insanın ihtiyacına tekabül eden nesneleri tüketmesinin onu tüketiciye dönüştürmediğine değinilmelidir.
Tüketim toplumunda, tüketimin artık ihtiyaçtan dolayı gerçekleşmediğine aksine bizzat tüketimin kendisinin bir ihtiyaç haline geldiğine odaklanılmalıdır.
Böyle olduğu için de insanların artık kültür yaratmadıklarına tüketim kültürünün nesnelerine eklemlenerek kendilerini var ettiklerine dikkat çekilmektedir.
Bu doğrultuda genel olarak çağımızın artık tüketim kültürünün hüküm sürdüğü bir çağ olduğu iddia edilmektedir. Bireyin artık tüketimle, kültürüne dair bir ifade biçimi ortaya koymadığı tam tersine artık tüketim nesnesinin kendisinin birey için bir imaj ve mesaj iletimi halini almış olduğu tartışılmaktadır.
Bu anlamda tüketim kültürünün, kendi kültürünü her yere sirayet ettirmiş olduğu gösterilmektedir. Ve tüketim, tüketim kültürü, konusun da daha net ve anlaşılabilir olması için ise şöyle ki; Vatan sevgisi en üstün bir meziyettir. Vatanını sevmeyen, hiçbir işi dürüst yapmaz. Burada şu sonuç çıkıyor: Ekonomide başarılı olmak isteyenler, yarın yönetecek çocuklara, önce milliyetçilik ruhunu aşılamalıdır. Milletini seven asla halkına ihanet etmez, onu kandırmaz, işini dürüst yapar.
Öncelikle Osmanlıyı dosdoğru anlatmalıyız. 3 kıtaya nasıl sahip olduklarını düşmanları nasıl dize getirdiklerini öğretmeliyiz. Çanakkale, Sarıkamış, Dumlupınar, Kocatepe’de yazılan destanları okutmalı ve demeliyiz ki, çocuklarımıza; Huzurlu, kaliteli ve sağlıklı hayata kavuşmak için parayı gereksiz harcamamayı öğretmemeliyiz.
Kazanmak için okumak, öğrenmek için çok çalışmak, çalışmak için sağlıklı olmak, sağlıklı olmak için düzgün beslenmek gerektiğini ısrarla ve sabırla anlatmalıyız…
Bu gün ülkemiz korkunç bir israf ekonomisi içinde yüzüyorsa, bunun sorumlusu biziz. Yavrularımızı kendi örf ve adetlerimizle değil, yabancıların anneanneleriyle yetiştirdik. Etrafınıza bakın eseri görün. Çocuklarımızı tanıyamıyoruz değil mi? Bunlar bizim çocuklarımız mı diye soruyoruz değil mi? Bunlar yarın ülkeyi nasıl idare edecek diyoruz değil mi?
Korkunç bir tüketim toplumu olduk. Çılgınlar gibi para harcıyoruz. Maaşları bitirdik kredi kartı borçlarımız dağları aştı. Dolaplar ağzına kadar giyecek dolu. Kozmetik sektöründe inanılmaz paralar harcanıyor. Zararlı yiyecekleri tüketerek obez olduk. Hayatımızın ayrılmaz parçası olan cep telefonları en büyük uyuşturucu haline geldi. Onunla uğraşmaktan hiçbir faydalı iş yapamıyoruz.
Böyle bir toplumda ekonomik refah yaşanır mı? Bakın hükümet sürekli tedbir alıyor. Zira hiçbir şey dikiş tutmuyor. Hep yama gerekiyor. Hâlbuki gençlerimiz tutumlu olmayı öğrenselerdi, bu harcamaların çok büyük kısmı yapılmayacak, kazanılan paralar ekonominin çarkları arasına katılacaktı.
Tasarruflar sayesinde Türkiye kredi alarak borçlanarak değil, kendi öz kaynaklarıyla büyüyecekti. Vatandaş yüzünü asmayacak, gülecekti…
Tüketim bu haliyle hiçbir zaman doyuma ulaşmayacak, sonu olmayacak bir şeydir. Çünkü tüketim bir ihtiyaca denk gelmekten ziyade bir arzuya tekabül etmektedir. Arzu ise sonsuz sayıda tahrike uğramaya müsait ve çeşitlenebilir olduğu için tüketimde çeşitlenebilmekte veya sona ermeyecek bir eylemmiş gibi görünmektedir.
Sağlıklı, huzurlu, başarılı günler dileğiyle…