Umudu Yaşama ve Umut Olma Sorunumuz Var

Kuran bize şu meallerde yer tayin eder:

“Siz, insanlar arasında, kendilerine hakkı ayakta tutarak adaleti yaşatmak sorumluluğu verilen bir topluluksunuz” denir.

“Siz insanlar arasından, iyiliği yaşamak ve yaşatmak, kötülüğe mani olmak için öne çıkması gereken, bunu yapınca adı en hayırlı olarak anılacak bir topluluksunuz” denir yine…

Bunlar iyilik yolunda insanlığa önder ve örnek olmayı hak eden Müslümanların öne çıkan nitelikleri değil midir?

Böylece “Siz insanlığa şahit (örnek) olasınız ve Allah’ın resulü de size şahit (örnek) olsun diye hayattaki yerinizi vasat/denge topluluğu olarak belirledik” denmiyor mu bize?

Bu ifadelerin ışığında aslında “siz insanlığın umudu olması gereken bir topluluksunuz” denmiş olmaz mı?

Ben böyle anlıyorum.

Allah’ın resulü de takviye bilgilerle Müslümanları uyarıp durdu.

Mesela aldatan “bizden” değildi.

“Namaz kılıyorsa bizdendir” diye bir kıstas icat edenlerin dikkat etmesi gereken hususlardan biriydi bu yani kimi ibadetlerin görüntüsüne rağmen aldatan bizden değildir.

“Yaptıklarıyla bir topluluğa benzeyenler” onlardandır. Kendisine teslim, emanet edilen malı, kamuya ait olanı, makamı şahsi ihtirasları için kullananların dini sorulmaz, hepsi aynı yolun yolcusudur.

Savaşta öldürücü darbe anında bile olsa eman dileyene dokunulmaz, hiçbir canlıya işkence edilmez, bir nehrin kenarında dahi abdest alınsa nehrin suyu israf edilemezdi.

Abdest alırken nehrin suyunu israf etmeyen anlayıştan, şirket, şehir veya ülke hazinesinin başına geçince “israfı” hatırlamayan anlayışlara evrilen bir topluluk elbette umut olmazdı.

Umut olmak için nitelikleri yukarıda belirtilen bir topluluk olmak gerekiyordu.

Muaz b. Cebel anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) beni Yemen’e gönderdi. Yola çıktığımda peşimden birini gönderip beni geri getirtti ve şöyle buyurdu: ‘Sana niçin haberci gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan bir şeyi alma! Zira bu ihanettir. Kim de (kamu malına) ihanet ederse kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte gelir. Seni işte bunun için geri çağırdım. Şimdi görevine gidebilirsin.”

Bir başka hadis: “Kim şu üç şeyden uzak olarak ölürse cennete girer: Kibir, ganimet malına (kamu malına) hainlik ve borç.”

Bu iki hadis kamuya ait olana ihanet edenin halini anlatıyor. Kamu idaresini alıp, onu şahsına yontan, malına mal katan ihanet etmiştir diye bir uyarı var. Bu ihaneti yapanlar bugüne ait umudu yitirir, yarına umut olacak hiçbir şey bırakmazlar.

“Şimdiye kadar hazineden filanlar faydalandı, şimdi sıra bizde” gibi bir anlayışla hareket edenler, yaptıklarıyla bir topluluğa benzeyenler artık onlardandır, “bizden değildir ilkesini” göz ardı etmiş olurlar. Kamuyu sömürenlerin hepsi birbirlerindendir. Kiminin görüntülerinde ibadet ritüelleri, kimininkinde farklı haller, hepsi de adaletten uzak, kamuyu sömürür, milletin malını şahsi hazinesi gibi kullanır. Ve hiçbiri insanlığa umut olacak bir hal yaşamaz…

Seçimler kazanmak veya kaybetmek, para pul, mal makam kazanmak veya yitirmek sorun değil asıl sorun “umut olma halinden” uzaklaşma endişesini taşımaktır. Umutlarını söndürdüğümüz, söndüreceğimiz insanların hayal kırıklığını düşünebilmektir önemli olan.

Bu endişe hali yok olmaya başladığında hesap duygusu zayıflar.

Hesap duygusu zayıflamaya başladığında, günaha sürükleyen her işi, hali kendi helal hakkımız gibi algılamaya başlarız.

Bize teslim edilen kamu bütçesinden, yaptığımız ihalelerden özel formüllerle pay alma doyumsuzluğunu sağır sultan bile duymuşsa yeniden düşünmeliyiz. “Bize özel helal” formülleri sıradanlaşarak konuşuluyorsa, bu kendimizle birlikte umudu da tükettiğimizin ilanıdır. Bütün hassasiyetlerimiz mahşerde zaten bizden davacı olur ancak bütün yıkıcı etkilerini bu dünyada hep birlikte yaşarız.

Hassasiyetlerimiz yok oldukça, daha önce kızdıklarımıza, mesela “devleti soyuyorlar” dediklerimize benzemeye başlar ve “bir topluluğa benzeyenler onlardan olmuş olur” halini yaşarız, soyanlardan, israfı helalleştirenlerden oluruz. Fakat bu hal üzereyken bile “şekli ibadetlerimizi” kendimizi temiz göstermek için öne sürenlerimiz olur.

Yaşamadığımız veya ihmal ettiğimiz bir “umudu” nasıl anlatabiliriz.

Yaşamadığımız veya masallaştırdığımız bir “umudu” nasıl temsil edebiliriz.

Yaşamadığımız bir “umudun” altında ezilirken veya biz o umudu ezerken nasıl umut olabiliriz.

Umut olma sorunu “aman sen de” diyerek geçiştirilecek bir konu değildir, geçiştirilemez. Böyle bir sonucun karşımıza çıkışı önemli oranda duruş ve tercihlerimizle ilgilidir diye düşünüyorum. Kimimiz güç kavramı girdabına atıyor kendisini; makamlar, kirli veya temiz ayrımı yapmadan çok para kazanma yolları, kadın erkek ilişkilerinde “özelinde kaldığını sandığı” kirlenme sayfaları…

Bizi akıl ve inancımız değil hırsımız, zaaflarımız sürükleyip götürürken, araya din vurgulu söylemleri katarak temiz kaldığımıza kendimizi inandırmak istiyoruz. Hani Yusuf’un kardeşleri, ona zarar vermek için konuşurken, “yapacağımızı yapar sonra yine Salihlerden oluruz” diyorlar ya… Bütün Yusuf’ları kuyuya atıp, üzerlerini kapatırken, nasılsa yine döner Salihlerden oluruz vehmini yaşayabiliyoruz. Bu “kendimizi aldatarak” yok ettiğimiz umudu, umut olma halini yeniden düşünmemiz ve bütün kirlenmişlikleri yok ederek kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor.

Kimseyi suçlamaya mahal vermeden, bu topraklardaki bütün kirlenmişliklerin bizim fotoğrafımızı yansıttığını unutmayalım. Ve umut olma halini hep birlikte yok ettiğimizi…