Unutmak Üzerine

Hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırız.

Albert Camus

Unutmak ve hatırlamak… Bu iki kavramın arasındaki sarkacın çizdiği haritaya, hafıza deniyor kısaca. İnsan, ilginç bir varlıktır; unutmak istediklerini, hatırladıklarıyla örtüyor, hatırlamak istediklerini ise unuttuklarıyla... Her iki durumda da bir hafıza yanılsamasıyla karşılaşıyoruz demektir!

Unutuşlar, içimizdeki yenilgilerimizi ve zaferlerimizi; güzel ve güzel olmayan hatıralarımızı bir birinden ayırıyor. Bazen güzel şeyleri ayıklamadan bir şehri unutabiliyoruz, bir arkadaşın yüzünü mesela, bir şarkının hatırasını, bir fotoğrafın inceliklerini. Zaman akıp geçerken, hayat, kıyılarına kendi hikâyelerini işliyor, gökyüzüne kendi yıldızlarını diziyor, şarkılara kendi notalarını düşürüyor. Bir gölgede yalnızca insan hatıralarıyla birlikte oturabilir oysa. Yalnızlığın konuşanı ve dinleyeni olarak bizler ve gölgelerimiz yani…

Takvimler değişirken, yıllar geçerken, saçlarımıza düşen akların sayısı artıyor. Hayat, beyaza bir atıfta bulunuyor. Bir tuale çiziliyor uzun ve karmaşık gölgeler. Hepsinde kendi kokumuz, kendi düşlerimiz, kendi aşklarımız. Bir bulutun kendi yağmuruna duyduğu güven kadar, güveniriz gölgelerimize. Sonra takvimlerin yüzüne bakarız ve kendi çetelesinde akan şehirlerin fısıltılarına kulak kabartırız.

Unutmak, insanın bir bakıma geçmişimden kurtulmasıdır; elbette kurtulmak istiyorsa. Hatırlamak ise geçmişi, hayatımızdaki izleri tekrar göz önüne getirme isteğidir. İnsan ikisini yapmak için de mahirdir. Yıllar takvimlerin sararmış sayfalarında kaybolurken, her şeyi o takvim yapraklarıyla birlikte gömmeyiz elbette. Çünkü hatıraların sıcaklığı hala ellerimizdedir ve alnımızın çizgilerini onlar çizmiştir, yüzümüze şekil veren, kaşlarımızın arasındaki mesafeyi belirleyen yine geçmişin geçmeyenleridir.

Hayatlarımız birer albümdür; her renkten fotoğraf taşırız kalbimizde. Dostların yüzleri kalıcıdır, çünkü ilk açılan albüm sayfaları onlara dairdir.

Bir şair dostumun sözleriyle söylemek gerekirse: “Unutmak değil, hatırlamak yükü bizdeki.” Hatırlamayı “vefa” kavramı ile özetliyoruz. Belki kötü olan hatırları da unutmak, insanın bir engelden kurtulması anlamına gelebilir.

Unutmak, insanın bir bakıma geçmişimden kurtulmasıdır; elbette kurtulmak istiyorsa. Hatırlamak ise geçmişi, hayatımızdaki izleri tekrar göz önüne getirme isteğidir. İnsan ikisini yapmak için de mahirdir. Yıllar takvimlerin sararmış sayfalarında kaybolurken, her şeyi o takvim yapraklarıyla birlikte gömmeyiz elbette. Çünkü hatıraların sıcaklığı hala ellerimizdedir ve alnımızın çizgilerini onlar çizmiştir, yüzümüze şekil veren, kaşlarımızın arasındaki mesafeyi belirleyen yine geçmişin geçmeyenleridir.

Hayatlarımız birer albümdür; her renkten fotoğraf taşırız kalbimizde. Dostların yüzleri kalıcıdır, çünkü ilk açılan albüm sayfaları onlara dairdir.

Bir şair dostumun sözleriyle söylemek gerekirse: “Unutmak değil, hatırlamak yükü bizdeki.” Hatırlamayı “vefa” kavramı ile özetliyoruz. Belki kötü olan hatırları da unutmak, insanın bir engelden kurtulması anlamına gelebilir.

Gelelim asıl meseleye; hatırlamak istediklerimiz, unutmak istediklerimizden fazlaysa “geçmiş” bizlere iyi bir kredi açmış demektir. Şimdi repertuvarımızdan hangi şarkıyı çalmak istiyorsak, kulağımıza en yakın gelen ses;“güzel olan hatıralara dairdir” derim.