Demek ki hem yememiz içmemizi hem de yaşamımızın kendisi bir ‘Üretim Süreci’ içerisinde yoluna devam ediyor. Bu ‘Üretim Süreci’ içinde daha neler neler var?
Evet var. Hayır Var. Yalnız evet, yalnız hayır yok. Evet ve Hayır’ın aralığında yüzlerce çelişkilerimizle birlikte yürüyoruz. Hayatı bu çelişik ’Üretim Süreçlerinin’ dışında okuyanlar, yaşamın dışında kalmışlardır.
Birinci Dünya Emperyalist paylaşım savaşında 25, İkinci Dünya Emperyalist paylaşım savaşında 65 milyona yakın insan, savaşların yıkımında neden öldü dersiniz? Ya bu savaşlar öncesi? Avrupa’da yüz binlerce insanın ölümüne neden olan din savaşları ne yüzünden oldu sanıyorsunuz? Bugünün içinden geçtiğimiz dünyamızda yalnız Ukrayna ile Rusya mı, Filistin ile İsrail mi, ya da Afrika’da 6 ülkede yaşanan savaşları nereye koyacağız? Bu savaşları içinde yaşayan yalnız bu ülkeler mi? Bütün dünya ülkeleri ve halkları bu savaşın şöyle veya böyle dehşeti içinde yaşıyor ve izliyor. Biraz disiplinler arası bilgilerimizi tazeleyip baktığımızda, yaşamın içerisinde kendi yolunda ilerleyen ’Üretim Süreçlerinin’ sıçrama durumlarında hep böyle dünya ‘alt-üstler’ yaşamış.
Bugün dünyada (Amerika ve Avrupa’da) yaşanan ırkçı, şoven, İslam karşıtlığı yaklaşımları ’Üretim Süreci’ dışında görebilir-miyiz?
Üretim Süreci dediğimiz şey; mal ve hizmetlerin yeniden yeniden üretilirken, eski araç ve bu araçlara dayalı üretim ilişkilerinin yerine, bu kez mal ve hizmetlerin yeni başka üretim araçları ile üretilmesi sonucu yeni üretim ilişkilerinin hayata geçmesi anlamına gelmektedir. Eskiye dayanarak hayatı şekillendiren ’üretim Süreci,’ kendisi yerine geçecek olan yeni üretim sürecine yerini bırakıp, yeni bir yol buluncaya kadar dünyadaki bu kaos ortamı devam edecek.
Bu kargaşa ortamına ülkeler ne kadar hazırlıklı olurlarsa, halkları o kadar az acı çekecek.
Yoluna gitmeyen önemli bir şey daha var. Kafamızın içindekiler. Yani düşüncelerimiz. Düşüncelerimizi hayatın içine bakarak, hayatın içinde hem küresel dünyada hem de bulunduğumuz coğrafya ve mekânda neler olup bittiğini anlamaya çalışarak, onlar üzerinde biraz kafa yorarsak ne birbirimizi sözlerimizle üzecek ne de dostluğumuz ve arkadaşlığımızı ne de kardeşçe yaşamımızı, bugünün üretilen anlamsız şeyleri üzerinden birbirimizle kavga edeceğiz.
Kısa bir makalenin sınırları içerisinde felsefi ya da bir sanat dergisinde yazmadığımı bilerek, kafa karışıklığımızın; başka bir biçimde ifade edecek olursam, ’Kavram Kargaşamızın’ neden kaynaklandığına biraz daha yakından bakmak istiyorum. Öyle uzun uzadıya bilimsel ve felsefi terimlere girmeden, soldan ve sağdan baktığımızı vehmederek şeylerin analizinde, neden birbirimizi anlamadığımızı anlamaya çalışacağım.
Aslında baktığımızı zannettiğimiz nesnelerin bütünlüğünü görme veya iç ilişkilerindeki işleyişleri ayrıştırarak, oradan yeniden bütüne varma ve bütünün de yeniden başka bir şeye dönüştüğünü görme yerine; kafamızdaki kurgulara göre şeyleri anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Sonuçta bu anlamaya ya da anlatmaya çalıştığımız şeyler, kavramlar olarak kafamızdaki yerlerini alıyor. Artık onlar bizim var olan ’Tek Doğrularımızdır.’ Onlar bizim ’İdeolojilerimizdir.’ Tek bir sözcükle ifade edecek olursak, onlar bizim değişmezlerimizdir. ’Önyargılarımızdır.’
Kavramlar bir kez ‘ideoloji-leştiler mi?’ Soldan da sağdan da baksan fark etmez!
Devlet, anayasa, demokrasi, işçi sınıfı, küreselleşme, bilgi, bilgi toplumu, kimlik, inanç, din iman gibi kavramları ‘Üretim Süreçleri’ dışında; madde, zaman, coğrafya ve mekândan kopararak öznel düşüncelerimizle açıklayıp, haklılığımızı ispatlamaya çalışıyoruz. Yazı yazık.
Yeni çağımızda, yeni dünyamızda üretim süreçlerinin içine ‘Makine İnsan!’ yani ‘Yapay Zekâ’ cup diye gelip oturdu. ‘Yaklaşan Tehlike! Dediğim tam da bu. Artık bundan sonra ‘Üretim Süreçlerimiz’ içine ekonomiden sağlığa, eğitim sistemimizden, hukuk sistemimize, bizleri yönetecek siyasetin işleme tarzının içindeki alanlarımızdan tüm donatımlarımızdan söz ederken, eski ürettiğimiz kavramlarımız çöp sepetine birer birer itildiğini göreceğiz. Görüyoruz. İnsanlık tarihinde önemli bir akışın içinde ilerliyoruz. Artık zaman ve mekân yerini ‘Uzam’ ve ‘Yapay Zekâyla’ donatılan kavramlara yerlerini bırakıyor.
17. Yüzyılda başlayan eski geleneklerin çözüldüğü, yeni geleneklerin Batı Avrupa’dan başlayarak ‘Modernitenin’ kuruluş dünyasına 400 il 500 yıl ardan sonra girmeye çabalıyoruz.
Ya yeni kurulan ‘Yapay Zekanın Dünyasına’ ülke olarak birey olarak ırmağa ilk değil de ikinci kez girdiğimizde ne ırmak aynı ırmak ne de biz aynı kalacağız. ‘Aman Dikkat!’ Bunu ben demedim. M.Ö. 500 yıllarında yaşayan Efesli Filozof ‘Herakleitos’ diyor.
Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. ’Aman Dikkat’