Bu gün sizlere Malatya Merkez şimdiki adıyla Adaçayı sokakta göveren devasa bir dışbudak ağacının hikâyesini anlatacağım. Olayın başkahramanı Zehra yani Zörhe.
Zörhe, Malatya’nın en asil, en eski yerli ailelerinden birinden gelmekte idi. Geleneksel Malatya kültürü katıksız ona kadar bire bir intikal etmişti. Vefat edinceye kadar da ‘geliyim gidiyim’ diyor, yedi sekiz çuval buğdayı işletiyor, kaynatıyor, değirmenlere taşıyor onları özenle saklıyor, bahçesine ektirdiği, sebze ve meyvelerden istifade etmesini biliyordu. Mahalli yemeklerin en harikasını analarından öğrendiği gibi yapıyor ve eşine çocuklarına ve de kayınvalidesine ikram ediyor, yaza doğru bulguru buğdayı, bulguru tüketiyordu.
Malatya’nın yerli domateslerinden ve biberlerinden salça yapmayı da ihmal etmezdi. Kısacası kış hazırlığının tamamının harikasını yapardı. Ayrıca tandır ekmeğini de tandırcılara pişirttirir dağ gibi yığardı.
Zörhe mutlaka sabah namazına kalkar, namazını kılar, evi süpürür kahvaltıyı hazırlar, akşama kadar uyku nedir bilmeden ev işlerine devam ederdi. Çalışkandı, asildi, temizdi, becerikli idi görmüş geçirmişti.
Geleneksel kültürünün yanında Zörhe hem İlk Okula gitmiş okuma yazmayı öğrenmiş hem de Kız Enstitüsüne devam ederek dikiş ve nakış öğrenmişti. Artık Malatya’nın bayanlarına şablonlarla, patronlara göre değil, pratik ölçülerle muazzam fistanlar, gömlekler, pijamalar dikiyordu, böylece ev masraflarına katkıda bulunuyordu. Ama bu harcamalarını birden bire yapmazdı. Zamanını ve mekânını çok iyi bilirdi. Etrafında ona cimri diyenler de çıkardı. O aşırı tutumluydu ve de geleceğini ayarlamaya çalışıyor, bir ev sahibi olmak, kiracılıktan kurtulmak istiyordu. Eşi Cemal ise kendisinin aksine çok cömert idi. Akrabalara eşlere dosta hem maddi hem de manevi yönden yardım etmek ister, dağıtmayı çok severdi. İki zıt kutup bir araya gelmişti. Hangisi doğru idi daha karar veremedim.
Kayınvalide Adile de on sene yatalak kalmasına rağmen evdeki hükümranlığını hiç kaybetmemişti. Tüm ev onun iki dudağı arasına bakar, bir dediği iki olmaz, misafirlere çay kahve ikram etmeyi çok sever, asker sigarasını tellendirir, sohbete bayılırdı. Zörhe, Selma ve Sacide misafirlere hizmette kusur etmezlerdi.
Bitkisel yağlar yeni çıkmıştı. vita ve sana yağları revaçtaydı. Çünkü: doktorlar aman ha aman tereyağı yemeyin ölürsünüz. Bitkisel yağlar yiyin diye nasihatlerde bulunuyorlardı. Zörhe’de şeker ve tansiyor hastalığı olduğu için vita ve sana yağı kullanmaya çalışıyor, kayınvalide ise tereyağı ile yemek pişirilmesinden vaz geçmiyordu. Vita yağını yemeklerde htiği zaman:
-GızZörhe,“gine mi vırto yağından(vita) piloyu yaptın. Baba çığa(çıksın) vırtoya.” Derdi. Zörhe’de; bazan çareyi tereyağı ile vita yağını karıştırarak işi çözmeye çalışırdı. Şefkat ve Mürüvvet bir gün kahvaltıya sana yağını topak yapmışlar tereyağı süsü vererek sofraya getirmişlerdi. Adile Ana o yağı tereyağı sanmış çok beğenmişti. Bunun üzerine kızlar gülüşmüşlerdi.
Zörhe’nin esas amacı bir eve sahip olmak, böylece kiracılıktan kurtulmaktı. Bir fırsat doğmuştu. Babası Hüseyin’in mirasından dört bin lira alacaktı. O devir için fena bir para sayılmazdı. Şahin Ağa’nın oğlu Necip hükümetin arka tarafında yan yana iki arsa almıştı. Bizlere komşu lazım diyordu. Piyasanın daha altında bir değerle arsayı Zörhe’ye sattı. Zörhe ile Cemal müşterek gayretlerle eve başladılar, bitirdiler, taşındılar. Ev tek katlı idi ve de bahçesi de vardı. Zörhe boş durur mu? Malatya’nın o eski bağlarının, sularının içinde büyümüş, sebzecilik ve meyveciliğin pirini öğrenmişti. Bahçe ufak ta olsa ekilecek, dikilecekti. Tek yol var Selami’ye kazmayı, beli, küreği vermek, bir amele başı gibi işi yönetmek. Selami için kaçış yoktu. Bahçeye Mişmiş, erik, dut, elma, armut, incir, kiraz vişne gibi meyveler dikilmişti. Bir de asma. Asmanın tutunabilmesi için de bir sopa.
Bahçedeki tüm meyveler öyle bir gümrahlaştı ki bol bol meyve verdi. Bu arada ilginç bir durumla karşılaşıldı. Asmanın kurumasına rağmen asmaya dayak olarak dikilen sopa yeşermedi mi? Yeşeren sopanın Malatya’nın yerli dişbudak ağacı olduğu anlaşıldı. Buna da memnun olundu ağaçların saflarına o da katıldı. Tüm bakımsızlıklarına rağmen o inadına boy attı, üç katlı apartman boyuna ulaştı. Apartman artık üç katlıydı. Her çocuğa bir daire. Zörhe’de Allah Rahmet etsin bu arada hakkın rahmetine kavuştu. Zörhe ve Cemal’ın müştereken yaptıkları birinci kat daha sonra Sacide’nin çocukları tarafından satıldı.
Zörhe’nin çocuklarından sedece Selma orada kalmıştı. Tabii ki bahçe düzenlemesi onların hakkı idi; o evde ikamet etmek düzenleme hakkı da beraberinde getiriyordu. Özellikle Nevzat çok titiz idi. Selami bahçenin ve meyve ağaçlarının özellikle de ana yadigârı dışbudak ağacına sahip çıkılmasını istiyordu. Nevzat kesin kararlı idi dişbudak ağacının dibinden kestirecekti. Çünkü: dallar elektrik tellerine temas ediyordu. Böylece mücadele sürüp gidiyordu.
Selami bir gün bahçeye diktikleri meyve ağaçlarının tamamının kesildiğini, yerlerine söğüt, çam gibi ağaçların dikildiğini öğrendi. Bereket versin dışbudak ağacına dokunmamışlardı. Dışbudak ağacının kesilmemesi için şu anda Selami mücadeleye devam etmektedir
Nevzat, Dışbudak ağacının arasından elektrik tellerinin geçtiğini, her an kısa devre sonucu yangın çıkabileceğini, dışbudağın dallarının tehlike yaratmaması için yan dalları birkaç defa kestiklerini, gene de tehlike çanlarının devam ettiğini açıkladı. Bir de ekledi: Malatya büyükşehir Belediye Başkanlığının sokağın karşı tarafındaki elektrik tellerini beş sene önce yer altına aldırdığını, bu taraftaki üç beş direğin değiştirilmediğini, bu mantıksızlığı anlayamadığını söyledi ve dert yandı. Elektrik direkleri değiştirilse ve teller yer altına alınsa sorun çözülecek. Dışbudağın dalları ve gövdesi kurtulacak, yangın çıkma olasılığı da sıfıra inecek. Belediyenin bu sokaktaki üç beş elektrik direğinin değiştirmesi ve de her sene kurtlanan ağacı ilaçlaması bekleniyor.
Şimdi dışbudak, susuz, gübresiz, ilaçsız direnişine devam ediyor. Selami dışbudağın durumunu sorduğunda ablası Selma şöyle cevap verdi. -Ne bilem, dışbudakla uğraşmaya zamanım mı var? Zaten her sene gurtdalıyı.(kurtçuklar yerleşiyor)