2000’li yıllardan günümüze özellikle de siyasi alanda küfrü yoğun olarak yaşamaya başladık. Küfür, siyaset ve sosyal hayatımızın ayrılmaz ve vazgeçilme bir parçası oldu. Alenileştirildi ve meşrulaştırıldı. Öyle ki küfürsüz siyaset, küfürüz ticaret, küfürsüz sanat, küfürsüz spor, küfürsüz film, küfürsüz dizi, küfürsüz sohbet kısacası küfürsüz hayat çekilmez oldu(!)

Küfür, eğitim ve terbiye yönünden eksik insanların sıkça başvurdukları bir yöntemdir. Küfürde; karşısındaki insanı aşağılama, hakaret etme; onlara çirkin söz söyleme ve sövüp sayma gibi aslında kişinin kendisinde olan eksiklikleri kapatma içgüdüsü vardır. Küfrü rahatlama yolu olarak gören bu türden insanlar; bilgisiz, kültürsüz, kaba aynı zamanda sevgisiz, hoşgörüsüz ve saygısızdırlar. Eğitimli, kişilik sahibi, kendini tanıyan, haddini bilen insanlar, elbette aşağı ve alçaltıcı söz söylemekten şiddetle kaçınırlar. Çünkü onlar, “kötü söz sahibindir” gerçeğini içlerine sindirmişlerdir.
Adı, sanı; mevkii ve makamı ne olursa olsun küfür yolu ile kendilerini ifade eden kişilerin çokluğu, toplumun ahlaki çöküntüsünü hızlandırır.
Türkiye gibi on bin kişide bir kişinin düzenli kitap okuduğu, “okuma özürlü” bir ülkede çocuklarının örnek alacağı, rol modellerin kullandıkları dil ve üslup çok önemlidir. Bu rol modellerin sabah akşam 94’ü televizyon seyreden bir ülkemizde küfürlü konuşmaları çocuklarımızın ruhi gelişimlerini olumsuz etkilemektedir. Çocuklarımız ve gençlerimiz, hemen her gün televizyon ekranlarında tekrarlanan; “yalancı, adi, sahtekâr, düzenbaz, edepsiz, şerefsiz, vatan haini, alçak, namussuz, terörist, hain, faşist, firavun, şirret, zillet, illet, öküz ve burada söylemekten hicap duyduğum sözleri duyarak büyüyorlarsa vay bu ülkenin haline vay o ülkenin geleceğine…
Kültür mayamızı yoğuranlardan Yunus Emre asırlar öncesinden:
"Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep;
Dediler ilim geride, illa edep illa edep...” , diyerek edebin ilim dâhil her şeyden daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Ancak Ar damarı çatlamış zamane küfürbazlarına; Yunus’taki inceliğin önemini ve tesirini anlatmak o kadar zor ki… Günümüzde hırsın somutlaştırdığı, siyaset yerine hakaret üreten seçilmişlerin büyük bir kısmından; edep, adap, had ve seviye beklemek, kargadan bülbül gibi ötmesini istemek gibi bir şey!..
Çocukluğumuzda ağzımızdan çıkan küfür içerikli bir söz karşısında anne, baba ve büyüklerimiz derhal gardını alır en hafif tabirle; “sokak çocuğu musun sen, bir daha duymayayım ha!”, diye bizi azarlarlardı. Evde ebeveynlerimiz okulda öğretmenlerimiz küfürlü hele de sinkaflı konuşmamıza asla müsaade etmezlerdi. Hakaret ve sinkaflı konuşma kavga ve dava sebebi idi. Herhalde o zamanlar kulağımız ve kursağımız bu kadar genişlememiş olacak ki küfürlü konuşanı en basit ifade ile kınardık. Şimdi bakıyorum da sabah akşam ekrana yapışan siyasilerin küfürlü konuşmaları alkışlanıyor. Balığın baştan koktuğu ülkemizde toplum, herhalde şirazesini iyice kaybetti.
Küfürlü konuşma, marazi bir hastalık bir kişilik bozukluğudur. Küfrederek rahatlayan, küfürlü konuşarak kendisini çevresine kabul ettirmeye çalışan hayâ ve utanma perdesi yırtık insanlar, kuldan utanmadıkları gibi Allah’tan da korkmazlar. Böylesi yaratıklardan her türlü fenalık beklenir. Onurlu, şerefli, haysiyetli insanlar, başka insanların onurları, şeref ve haysiyetlerini rencide edecek söz ve davranışlardan kaçınırlar. İslam dini, muhataplarına karşı hoşgörü içerisinde olunmasını ve küfürsüz konuşulmasını emretmektedir. İslam Peygamberi bir hadisinde: “Haya ve az konuşmak imandan, fahiş söz ve çok söz nifaktandır.”, demiştir.
Kısacası; yalan, iftira, kumpas, nefret, ötekileştirme ve öfke dili, hakaret ve aşağılama toplumu derinden sarıp sarmalayınca edep ve adap mumla aranır oldu. Arsızlık, yüzsüzlük, bayağılık, pespayelik pirim (!) yapmaya başlayınca da toplumumuzun seviyesi düştü; düşmeye de devam ediyor. Türk toplumunu düştüğü bu çukurdan çıkarmak için özellikle siyaset adamları ile sıradanlaşan küfür dilinin bir an önce terk edilmesi gerekir.