Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitim tarihinde parlayan bir yıldız olan Köy Enstitülerinin kuruluşunun 85. yıl dönümü. Yoksul Anadolu çocuklarına umut ışığı olan, bir neslin kaderini değiştiren bu özgün eğitim projesi, aradan geçen onca yıla rağmen hala tartışılıyor, özlemle anılıyor.
17 Nisan 1940'ta hayata geçirilen Köy Enstitüleri, kırsal kesimin aydınlanması, çağdaş bir Türkiye idealinin filizlenmesi için atılmış devrim niteliğinde bir adımdı. Zekası parlayan, yetenekli köy çocuklarının, yaşadıkları coğrafyanın zorluklarına rağmen eğitim alma hakkını savunuyordu bu proje. Sadece bilgi aktarmakla kalmayıp, öğrenciyi aktif kılan, yaparak yaşayarak öğrenme prensibini benimseyen bir eğitim anlayışını hayata geçiriyordu.
Enstitülerde sadece öğretmen yetiştirilmiyordu. Aynı zamanda ziraat, demircilik, marangozluk gibi pratik beceriler de kazandırılıyordu öğrencilere. Amaç, köyüne dönen öğretmenin sadece bir ders anlatıcısı değil, aynı zamanda kalkınmanın, modernleşmenin de öncüsü olmasıydı. Öğretmen, köyün sağlık sorunlarına çözüm arayan, toprağı daha verimli işleme yöntemlerini gösteren, kültürel ve sosyal hayatı canlandıran bir lider figürüydü.
Köy Enstitüleri, kısa ömrüne rağmen Anadolu'nun dört bir yanında yeşeren bir umut olmuştu. Öğrencilerin kendi okullarını inşa etmesi, tarlalarında çalışması, ürettiklerini paylaşması, sanata ve kültüre yakınlaşması, o dönemin zorlu şartlarında adeta bir mucizeydi. Disiplinli ama özgürlükçü atmosferi, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerine olanak sağlıyordu.
Ne yazık ki bu aydınlık proje, siyasi çekişmelerin ve ideolojik baskıların kurbanı oldu. Kuruluşundan sadece 14 yıl sonra, 1954'te Köy Enstitüleri kapatıldı. Belki de en büyük kayıp, bu topraklara özgü, köklerinden beslenen, çağdaş ve üretken bir eğitim modelinin yarım kalmasıydı.
Bugün, Köy Enstitülerinin 85. yıl dönümünde, o günlerden çıkarılacak çok ders var. Eğitimde fırsat eşitliğinin ne kadar önemli olduğunu, yaparak yaşayarak öğrenmenin kalıcılığını, öğretmenin sadece bilgi aktaran değil, topluma liderlik eden bir figür olması gerektiğini bize bir kez daha hatırlatıyorlar.
Köy Enstitülerinin tohumları, o dönemin zorlu şartlarında yeşermiş birer umut çiçeğiydi. Belki o çiçekler tam olarak meyve veremedi ama bıraktıkları miras, eğitim idealimiz için hala bir yol gösterici olmaya devam ediyor. Onların azmi, idealizmi ve Anadolu'ya duydukları sevgi, bugünün eğitimcileri ve yöneticileri için ilham kaynağı olmalı. Unutmamalıyız ki, bir ülkenin geleceği, en ücra köşesindeki çocuğun aldığı eğitimle şekillenir. Köy Enstitüleri işte bu gerçeği en somut haliyle ortaya koymuştu. Ruhları şad olsun.