Uçar, Malatya'da ve ülke genelinde kadına yönelik şiddetin her geçen gün arttığına dikkat çekerek, deprem sonrası geçici yaşam alanlarında kalan kadınların kendilerini güvende hissetmediğini belirtti. Kentlerdeki güvenlik zafiyetleri ve destek mekanizmalarının eksikliğinin kadınları daha da savunmasız hale getirdiğini ifade etti.
Faili belli birçok şiddet olayında caydırıcı olmayan cezalar ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğünü dile getiren Uçar, İstanbul Sözleşmesi'nin feshi ve 6284 sayılı yasanın etkin şekilde uygulanmaması gibi adımların ardından artan şiddetin devletin kadınları korumadığının kanıtı olduğunu söyledi. Uçar,
"İsimler değişiyor, şehirler değişiyor ama hikayeler aynı: Erkek şiddeti, ihmal, cezasızlık, sessizlik..."
ifadelerini kullandı.
Son dönemde kadınların gözaltında maruz kaldığı cinsel taciz ve çıplak arama iddialarına da değinen Uçar, bu uygulamaların hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu ve Anayasa'nın 17. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve İstanbul Sözleşmesi'nce yasaklandığını hatırlattı. Uçar, bu uygulamaların faillerinin derhal yargı önüne çıkarılması gerektiğini vurguladı.
2025 yılının ilan edilen ‘aile yılı’ olması eleştirisinde bulunan Uçar, bu durumun kadınların çalışma hayatından soyutlanıp ev içi sorumluluk ve şiddet sarmalına hapsedilmesi anlamına geldiğini savundu. Evlilik birliği içinde aldatılan eşin boşanmaları zorlaştırılmasının mağduriyeti artırdığını belirten Uçar,
"Bunun yanında eril dilin dayatılmasıyla, kaç çocuk doğuracağımıza ve nasıl doğuracağımıza kadar karar mercii gibi davranması kadının kendi bedenini ve kendi bedeni ile ilgili kararları alma konusunda mahrum bırakmıştır"
dedi.