Kazanmak isteriz, yükselmek, kademe atlamak ve buyurmak, hatta aynı toplumda birlikte yaşadıklarımıza dönüp “siz de kimsiniz” demek isteriz.

Uyarmaları zorumuza gider.
Yanlışlarımızı söylemeleri, eksiklerimizi hatırlatmaları, şöyle yapsanız daha iyi olur demeleri canımızı sıkar.
“Bunlar da kim oluyor, içimizde sosyal ve ekonomik durum açısından bize yaklaşamayacak kişilere mi düşmüş yanlışlarımızı söylemek veya başkası kalmadı da bunlar mı doğruyu hatırladı ve hatırlatıyor” deriz içimizden veya yüzlerine karşı…
Muhalefet etmeleri, bizim gibi davranmamaları sinirlerimizin gerilmesine sebep olur. “Size göstereceğiz günü gelince, o zaman kim olduğunuzu, kilonuzu anlayacaksınız” deriz veya olur da biraz utanacağımız kişilerse eğer, demek isteriz.
Şuayb peygamberi ve Medyen halkının tutumunu bir kez daha hatırlayalım isterseniz ve düşünelim:
“Ölçüyü tartıyı doğru tutun, oynayıp kendinize yontmayın dedi Şuayb
Allah’ın ticarette hak kıldığı kâr size yeter
İnsanların alacaklarını, eksilterek, kusurlu hale getirerek vermeyin
Hayatınız eğriliklere mağlup olmuş, yol yakınken vaz geçin
Sana bunları namazın mı söyletiyor dediler.
Yazıklar olsun size, kendinizi gözden geçireceğinize, namazıma mı sataşıyorsunuz
Size söylediklerimi duymak istemiyorsunuz
Varın öyle yapın
Rabbimden bir beyyine üzerinde olmamla
Onun tarafından güzel olanla rızıklandırılmamla
Gücüm yettiğince sizi düzeltmeye gayret etmemle
Sizin gibi olmayıp, size muhalefet etmemle alay edin bakalım.
O’nadır bağlılığım, başarırsam o da O’ndandır.
Bana karşısınız, benim muhalefetim zorunuza gidiyor, görüyorum.
Karşı oluşunuz sizi cürümlere sürüklemesin
Bağışlanma dileyin, yanlıştan dönün
Bunu yaparsanız O’nun rahmetini müşahede edersiniz
Anlamıyoruz seni ey Şuayb!
İçimizdeki zayıflardansın, niye dinleyelim seni, neyine güveniyorsun?
Doğrusu bir aşiretin var, o olmasaydı, taşlardık, kovardık seni…
Öyle ha!
Aşiretim size göre Allah’tan daha güçlü, azabı giderici öyle mi?
Yakında asıl gücün gerçekliğiyle yüz yüze geleceksiniz.
Ben yaptığım işten, size muhalefet etmiş olmaktan vazgeçmem.
Zayıf görebilirsiniz lakin hakkı söylemekten ayrılamam.
Şimdi gözetleyin, ben de gözetliyorum.
Azap geldiğinde kim nasıl bir hale düşecek birlikte göreceğiz…
Zelil olacak kim?
Kimmiş yalan söyleyen?
Günler akıyor, bekleyin, ben de bekliyorum…
Bir an oluştu, ne olduğunu anlayamadan, yurtlarında diz üstü çöktüler, bütün güçleri yok oldu
Sanki orada hiç yaşamamışlardı.”
Bunları okurken ne hissederiz, ne kadar kişi hak üzere okur, hak üzere anlar bilemiyorum. Çöreklendikleri yurtlarda kamunun hakkını alabildiğine sömüren, kendilerini uyaranlara “siz de kimsiniz” diyenlerin ruh halini okumaya çalışıyorum.
Şuayb peygamberi ve Medyen halkının yaşadıklarını okuduklarında ne hissediyorlar acaba veya okuyorlar mı?
Yurt denilen sadece coğrafya mıdır?
Makamlar, mevkiler, kendilerinin sandıkları zenginlikler yurt kapsamında mı bunlar için, bilemiyorum.
“Bizim yerimizde olsanız, sizi de görürüz” diyenler oluyor. Ne kadarımız Şuayb peygamberi hatırlayıp, onun misali “sizin gibi olamayız, size muhalefet edişimiz bunun için” diyebilir, bilemiyorum.
Bir şeyler yolunda gitmiyor.
Ve hakikati hatırlatanlara kulak tıkayanlar giderek artıyor.
“Taraftarlarım, aşiretimin varlığı size Allah’tan daha mı öncelikli” diyebilecek olanlar mı yoksa aksi yöndekiler mi daha baskın, gibi koca bir soru işareti var.
Yanlışlarına namazlarını siper edenler, Şuayb peygamberi doğru anlamışlar diyebilir miyiz, kafam zonkluyor.