Dün nice yanlışlara şahit olmuş olabiliriz. Kimi kişiler hırslarını bir şekilde canlı tutarak şehre kötülük yapmıştır olabilir ve bugün de bu duruşlarını sürdürmek isteyebilirler. Bazı kişiler hayırla dolu süreçlerini hiçe sayarak birikimlerini şerre dayanak yapmak istemiş olabilir veya biz böyle anlamış olabiliriz. Elbette bunları iyi okumak, doğru değerlendirmek ve tüm yaşananlara rağmen umutları tüketmeden, zayıflatmadan yarınlara başlamak gerekir. Yani bugün dünün yarını olarak dünden doğru dersler alarak başlamalıdır. Yanlışı yapanlar yanlışlarını görmeli, doğruya niyetlenenler dünün yanlışlarına duygularını esir etmemelidir.

Mevlana’nın ifadelerini biraz değiştirerek konuyu değerlendirmek isterim:

Dünle beraber gitmeli cancağızım

Ne kadar yanlış varsa, söylenen, yapılan

Şimdi daha iyiye niyetlenmek lazım

İyi de bu nasıl olacak denebilir. Bu itiraz yanlışı yapanların yaptıkları yanlışta ısrar etmeleri göz önüne alınarak yapılabilir. Oysa bu yazıda değinmek istediğimiz; hep birlikte dünü dünde bırakarak bugüne ve yarınlara başlamaktır. Bir taraf dünde kalmaya devam ederse, bir tarafın iyi niyeti hep birlikte yeni başlangıçlara yetmeyecektir. Diyelim ki bir taraf dünde kalmaya devam etti, dünde kalan kendi yanlışları tarafından kusulmaya aday olmuş olur! Yanlışlarıyla güne devam etmek isteyen bunu kişisel hırsından, intikam duygularından, yanlıştaki ortaklarından aldığı güçle veya elindeki gücün (kamu gücü, maddi güç, çevre gücü vs) büyüsüyle yapmak ister. Oysa bütün “güçler” de tıpkı “güçsüzlükler” gibi geçicidir. Yanlışa kullanılan her güç, hiç beklenmeyen bir zaman diliminde kişiyi kusar. Ve kusulan kişi bu sonuçtan da ders almaz ise yanlışların esiri olmaya devam eder. Esareti kabullenmek ve kanıksamak kişiliği giderek eritir.

Yapılan son TSO seçimleri süreci olsun, diğer bazı yaklaşımlarda gördüğüm üzücü konular olsun, meseleye “gücün büyüsünden kurtularak veya gücün ve güçsüzlüğün esaretinden kendimizi kurtararak” bakmamız gerekir. Amacımız hayırda yürümek, şehre ve insana dair iyi şeyler yapmaksa bütün esaretlerin ve büyülerin esaretinden çıkmamız lazım gelir. Hiçbir sonuç doğru ve iyi şeylerin yapılmasına engel oluşturmamalıdır. Hayırda ve iyide yarışmak, yardımlaşmak gerekir. Evet kıskançlık edenler, her şeyi ben kontrol etmeliyim diyenler, şehir benden sorulur hırsına bürünenler hep olur. Bunlar var diye doğrudan vazgeçmek, yapılan ve yapılacak doğrulara destekten çekinmek olmaz. Şehir benden sorulur, her şey, şehre dair ne varsa kontrolümde olmalı diyen varsa ki bu davranış bozukluğunu sergileyenler maalesef oluyor, bu hastalığa yenilenler bir gün aslında kendilerini bile kontrol edemeyeceklerini anlar fakat iş işten geçmiş, şehir onlar yüzünden alacağı yarayı/yaraları almış olur. Eğer şehir de bu tür hastalık sahiplerine destek verirse kendine en büyük kötülüğü yapmış olur.

Şehirde, mesela atandığı veya seçildiği makamda “her şeyi bilenler rolüyle burnundan kıl aldırmayanlar” var. Görüyorum. Davranışları, yaptıkları, konuşmaları kendilerini ele veriyor. Sanki toplumun en iyileri kendileriymiş edasıyla, her şey onlara danışılmalıdır kasıntısıyla, istediklerine hakaret edebilme hakları varmış hastalıklı duruşlarıyla yürüyorlar. Bu tavır sahiplerinin de bir gün o bütün yanlışlarının kendilerini kusacağını ve hak ve halk indinde rezil olabileceklerini bilmeleri, anlamaları gerekiyor. Bu kişiler varlıklarını, makamlarını, kendilerine emanet edilen güçleri aslında ilahi iradeye şirk koştuklarını anlamalılar. Ve Kehf suresinde bize anlatılan iki bağ sahibinden pişman olanın söylediği son sözün anlamını iyi düşünmeliler: Keşke güç vehmine kapılıp, bana teslim edilenleri Allah’a şirk koşmasaydım! Bu yanlışta olanlar da güne bu vehimlerinden kurtularak başlamalıdır, eğer yarınları için iyi bir şey yapmak istiyorlarsa!

Sıyrılıp yanlışlarımızdan ve doğru dersi alıp yaşananlardan yeni güne başlayalım!

Bir gün gelecek yoksunuz ve en derinden yoksulsunuz, o gün gelmeden Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Selam Olsun şiirini bari okuyun. Son dörtlüğü hatırlatayım:

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,

Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,

Dönmeyen gemiler olduk açıktan,

Adımızı soran, arayan var mı?..