Nerede edebiyat varsa, orada umut vardır./Albert Camus
“Edebiyat” ve “kanon” kelimelerinden oluşan bu terkibin biraradalığını açıklamak gerekir sanırım. TDK’nin Güncel Sözlüğüne göre; kanun Arapçadan, kanon ise Fransızcadan Türkçeye geçmiş, öte yandan bu kelime Nişanyan Etimolojik sözlüğe göre, hem Arapçaya hem de Fransızcaya Eski Yunancadan geçmiştir. Kelimenin sözlük anlamı “kural” demektir. Hukuk dilinde “kanon”, “yasa”, “kanun” olarak anlamlanmıştır.
Edebi kanon, bu açıklamaların gözetiminde “edebi kural” olarak algılansa da, daha spesifikolarak, okunması gereken en iyi eserler listesini ifade etmektedir. Temel mesele “en iyi eserler” listesinin hangi otoriteye dayandığı meselesidir. Bu otorite “neye ve kime görelik” tartışmaları üzerinden epeyce tartışılacak gibidir. Çünkü bu alanda kural koymak mümkün olsa da en iyiler ifadesi bir otoriter belirlemedir. Örneğin yazıldığı dönemde değer görmemiş bir eserin bir süre sonra değişik nedenlerle birden okunurluğu artabilmekte ve peş peşe baskılar yapabilmektedir.
Orhan Tekelioğlu, Edebiyatta Tekil Bir Kanonun Oluşmasının İmkânsızlığı Üzerine Notlar makalesinde şu belirlemelerde bulunmaktadır:
Edebiyat derslerinde okutulan, bu derslerde kullanılan okuma listelerine ve antolojilerine alınan eserler,
Edebiyat zevkinin ne olması gerektiğine kara verenlerinseçtiği eserler listesi
Akademik elitlerin kalıcılığı garantilemek istediği eserler,
Egemen toplumsal yapıların kendi dünya görüşlerine eğitim ve medya vasıtasıyla öne çıkardıkları eserler,
Bu tartışmalar doğal olarak hep var olacaktır. Çünkü itirazların da kendilerine göre dayanakları olacak ve bu dayanakların da mutlaka tartışılmaya açık bir tarafı olacaktır. Mesele, edebiyat alanında listelemeler yaparken nelerin öncelendiği, nelerin ötelendiği meselesidir. Elbette sanatsal yön, metnin kelime dağarcığı, üslup gibi özellikler eleştirmenlerin hemfikir oldukları kavramlardır. Ama bunları birer ölçüt hâline getirdiğimizde doğal olarak tartışmalar da olacaktır.
Edebiyatın kalıcılığı, sanat gücünde saklıdır. Bu bağlamda dil, metnin mimarisi, inceliği, sanatsal değeri, etkileyiciliği gibi kimi ortak belirlemeler bile bir edebi kanon oluşturmada yetersiz kalabilir.Edebiyat eleştirmenliğinin tam da bu noktada önemli hatta yaşamsal bir işlevinden söz etmek gerekir. Belki bir listelemeden çok, edebi değeri olan metinlerin kritize edilerek görünür hâle getirmek. Yoksa eserler arasında bir sıralama getirerek “olimpiyat yarışmalarındaki dereceler” gibi bir bakış açısı ve tartışılmaz bir kalite, sanat hiyerarşisi oluşturmak elbette gerçekçi olmayacaktır.
Gerçek medeniyet, edebiyat ve sanattan doğar, diyor Muhsin Ertuğrul. Sanırım okuma kimliği üzerinden bir medeniyet kimliği inşa elzem elzem bir konudur. Okuyucu portföyü bu konuda bizlere önemli ipuçları verebilir.
Hem okuyucunun “kendince okuma nedenleri” var. Onların tercihlerine de saygı duymak gerekmez mi? Belki bilinçli okuyucu kitlelerini artırmak, çoğaltmak için tartışmalar yapılabilir. Okuma bilincinin de kendince tartışılacak yönleri vardır. Bütün okurları aynı ilgi kuşağında görmek ve sanatı eşit algılanacak bir şeymiş gibi sunmak da sorunlu bir yaklaşım olabilir. Okuyucu, zamanla kendi kriterlerini geliştirir ve seçici bir kimlik edinebilir.
“Hangi eserleri okumalıyız? Bir kitap öneriniz var mı?” gibi sorulara elbette verilecek cevaplarımız var ve olmalıdır da. Bir toplumun ve insanlığın ortak hikâyesini, hafızasını oluşturan metinler önemlidir kuşkusuz. Galiba bu bağlamda her birimizin yapacağı listeler de pekâlâ vardır ve mümkündür.
Emin Özdemir; İnsan insana edebiyat taşır, insanı insan kılan da edebiyattır.İyi okumalar dileği ile…
TDK’nin Güncel Sözlüğü: http. www.tdk.gov.tr Orhan Tekelioğlu, Edebiyatta Tekil Bir Kanonun Oluşmasının İmkânsızlığı Üzerine Notlar/Doğu Batı Dergisi,2003