SÜLÜ DEYNEK(ÇELİK ÇOMAK)
Bu oyun Türkiye’de çok yaygın ise de Malatya’ya mahsus türleri vardı. Çok araştırmama rağmen bu oyunun inceliklerini hatırlayana rastlamadım. Bu oyun en az iki kişi ile oynanır. Biri uzun diğeri kısa iki uygun sağlam iki sopa mevcuttur. Kısa olanın adı sülü, uzun olanın adı da değnektir. Kale dediğimiz iki taş sülüye uygun olarak yerleştirilir, oyuna başlayan de*nek ile sülüyü hafifçe havaya kaldırır ve mümkün mertebe uzaklara fırlatırdı.
Bu oyunda dört türlü vuruş vardır. Birincisi düz dediğimiz vuruştur. Sülü tek elle hafif havalandırılarak vurulan vuruştur. İkinci atış bacak arası dediğimiz atış şeklidir. Değnek her iki bacak arasından geçirilerek yapılan atış türüdür. Üçüncü vuruş şekli yan tuluktur. Bu atış tarzı en zorudur. Değnek her iki ayağın arkasından dolandırılarak yapılır. Dördüncü atış şekli de oşoş kulaktır. O vuruşta değnek bulunan kolun diğer kol tarafından çevrelenerek kulağın tutulması şeklindeki atıştır. Buraya kadar tamam.
Oyuna hangi ekip başlayacağının tespitini yapamadım. Her ne kadar sayın Kısacık o pitipiti tekerlemesi ile oyunun başlayacağını söylüyorsa da benim tereddütlerim var. Çünkü: o tekerlemeyi Malatya’nın kızları söylerdi. Erkekler toplu oyunlarda “i beni, yedim seni, bana eş lazım, al eşini” tekerlemesi ile oyuncu seçerlerdi. Büyük ihtimalle ya kura çekimi ile ya da sülüyü kim uzağa fırlatırsa o başlardı galiba oyuna. Oyunda yanma yani el değiştirme iki şekilde olurdu, ya sülüyü diğer ekipten bir oyuncu havada yakalayacak idi, yada değnekle sülüyü vuramayacak idi. Üçüncü bir yanma şekli de kalenin biraz önüne çizilen çizgiye konulan deyneğe diğer takımın sülüyü atarak vurmasıdır.
Bir de gakgılama diye bir sülüdeynek oyunu vardı. Gakgılama: Başka türlü bir sülü değnek oyunu şekli idi galiba. Sülünün fırlatılmasından sonra sülüyü fırlatan kalenin önüne değneği koyardı. Diğer taraf o değneğe sülüyü vurursa oyun el değiştiridi. Vuramaz ise oynayan oyuncu değnekle yerde duran sülüyü yukarı fırlatır, her defasında “şerloşert, merlo mert, bir iki üç, bir gala sünnet” diyerek sülüyü kaleden uzaklaştırmaya çalışır dört vuruştan sonra sülünün bulunduğu yerden yere konulan değnek vurulmaya çalışılırdı. Bu durum değneğin vurulmasına kadar devam ederdi.
Gakgılama, her sülü değnek oyununda olmazdı. İddialı oyunlarda olurdu. Gakgılayansülüyü uzaklara fırlatır, gakgılanan kalenin önüne getirilir gözleri bir mendil ile bağlanır, çevrilerek başı döndürülür, eline değnek verilir , gakgılayanlar sesime gel sesime diye gakgılananı değişik yönlere çeker ; bu durum sülünün bulunmasına kadar devam ettirilirdi.
Bu oyunda şu sorulara da yanıt bulamadım. Oyunun el değiştirilmesi tamam da hangi taraf oyunu nasıl kazanırdı? Birden fazla kişi ile oynanan oyun nasıl oynanırdı? Hafızamı çok yoklamama rağmen işi çözemedim. İmdaaaaat, imdaaaat.
BİLYA(BİLYE)
Bilyaoyunu Sayın Raşit Kısacığın anlattığı gibi çukur kazmak sureti ile oynanırsa da biz hep”karış” dediğimiz oyunu oynardık. Her bir çocuğun cebinde en az on beş yirmi bilya bulunurdu. Bilya iki kişi tarafından oynanırdı. Bir oyuncu bilyayı bir yere bırakırdı, diğer tarafta kendisine uygun yere bırakır, oyuncular bilyalarınısırasıra yer değiştirirlerdi. Birbirlerine tuzak kurarak yaklaşırlar, diğer bilyayı vuran veya bir karıştan az yaklaşan oyunu kazanır bilyayı utardı.Basit görünmesine rağmen bilya oyunu çok zeka ve yetenek gerektirirdi.(Bu arada karış aralığı uzun planlar avantajlı olurlardı. Mesela Şerbetçi köşesinde oturan daha sonra SSK. Kurumunda çalışan Şahin arkadaşımızın karışı bizlerden çok uzundu. Alaadin’inde dezavantajı vardı. ) (…)