Yaşamın sürekliliği bir ırmağa benzer. Sürekli akar, gider. Önüne engeller koyarsan bir yerden sonra taşar ve çevresindekileri acı bir şekilde yok eder. Engeller, belirli ölçülerde ve çok az olmalıdır. Yeterince akışına bırakmak, doğa kanunlarının işleyişine güvenmek önemlidir.
Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir. Dün olduğumuz kişi bugün biz değiliz ve ne kadar çabalasak da, şu anda yarın olacağımız kişi de değiliz.
Farkına varmasak bile, belirli koşulların birikimi buna neden olacaktır. Bu nedenle değişimden korkmaya bir son vermemiz gerekir. Yeni şeyler karşısında direnç göstermek hayatımızı yaşamanın bir yolu olmamalıdır. Bütün değişiklikler, aralarında en çok korkulanlar dahil kendi içlerinde bir melankoli taşır.
Filozof, şair ve yazar Henry David Thoreau’nda söylediği gibi ’’bir şeyler değişmez, biz değişiriz.’’ Hayatın akışı bizleri etkiler ve bir şekilde dönüştürür. Bunu ne kadar erken kabul edersek, karşılaştığımız değişikliklerle baş etmemize yardımcı olacağı için, o kadar iyi olur. Böylece, geçmişin tozlu koridorlarında ya da geleceğin yanılsamasında sıkışıp kalmayız.Şimdiki zamanda yaşamaya odaklanırız.
Değişim önündeki en büyük engel alışkanlıklardır. Bizi de alışkanlıklar yönetir.
Değişimler bilinmezlikler oluşturduğu için, güvensizlik muhteva eder. Cehalet ve güvensizlikte değişimi zorlaştırır.
Değişime karşı direnci azaltmak için değişimden etkilenen tüm birey ve paydaşları işin içine katmak gerekir.
Değişime direncin diğer sebeplerinden biri de kişiler arası ilişkilerin değişimi ve etkileşimidir.
Topluma hâkim olan kültürde değişimi zorlaştırmaktadır. Çünkü değişim sonucunda güç dengeleri de değişir.
İstesek te istemesek te değişim hayatın temel kurallarından biridir. Önemli olan değişim toplumun yapısına uygun ve zamanında olmasıdır. Esnek olmalı ve değişim sürecin iyi yönetilmesi gerekir.
Değişimden korkan insanlar, yeniliklerden çekinirler. Kendilerini konforda hissettikleri alanlardan çıkmak istemedikleri için değişmek istemezler ama farkında olmadan monotonluğa doğru sürüklenirler. Monotonluğun içinde de hapsolurlar ve kendilerini çıkmazda hissedebilirler. Bu birden bire olan bir şey değildir, bireyler bu durumun içerisine yavaş yavaş çekilirler. Sonunda kendilerini fark ettiklerinde her şey için çok geç olduğunu düşünebilirler. Elbette hiçbir şey için, hiçbir zaman geç değildir ama kötü hislerle mücadele etmek de ayrı bir yük getirir hayata.
Değişimi kavramak için düşünce şeklimizi yeniden şekillendirme süreci, önümüze gelen her şeyi körü körüne kabul etmekle ilgili değil aslında. Esas mesele, yeni deneyimlere ve bakış açılarına açık olmak ve dönüşümü hayatın doğal bir parçası olarak kabul etmek için cesarete sahip olmaktır
"Değişimden anlam çıkarmak için tek yol; içine dalmak, onunla hareket etmek ve dansa katılmaktır.’’ Alan Watts Saygılarımla…