Çocukluğumdan beri, içinde büyüdüğüm ülkemde ve şehrimde, şahit olduğum olaylar, bana “hamasetle” değil “ferasetle” bakmayı tembihledi.

12 Eylül öncesini yaşarken, ilk ve ortaokul yıllarımdı. Liseye başladığımda “askeri darbe” çalmıştı kapıları… 12 Eylül öncesinde, çocukken şahit olduklarım, bana o günün şartlarında “çocukça korkular” yaşatmıştı lakin sonradan tam bir tecrübe yılları olarak ömrüme yazılmış oldu. Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu gibi kamplaşmalar içinde, ortaokula kadar inen kavgalarla tedirgin oldum, korktum, ürktüm… Fakat okumayı terk etmedim, ne bulursam okudum; solcu yazarlar, sağcı yazarlar, islami bilince katkısı olan yazarlar, tarihi meselelere el atan yazarlar, dünya klasikleri… Hangi komşuda, arkadaşta ne bulduysam okumaya çalıştım. Her defasında, elimde farklı kitaplar gören “ideolojik bakışlar” hep garipsedi…

Ötekini anlamak, olayları analiz edebilmek ancak okumak veya tecrübe sahiplerinin tecrübelerinden istifadeyle mümkündü… Rahmetli babam da, her defasında elimde başka kitaplar görüyordu ama bir gün olsun, okuduklarıma müdahale etmedi. Beni MTTB’ye götürdü ve tanıştırdı. Orada tanıştığım hocalarım oldu. Onlar da okumayı öğütledi. Orada “hamasetle” bakmamayı pekiştirdim. Asabiyetin (ırkçılık, kavmiyetçilik, grupçuluk) yanlış olduğunu öğrendim.

Üniversiteye başladığım ilk günlerde, benimle tanışan, üst sınıftan bir öğrenci, koluma girip Konya caddelerinde, sorularla tur attırdı. Dine dair, hayata dair sorular sordu. Cevaplarımdan sonra “sen yolunu bulmuşsun” diyerek bana sorular sormayı bıraktı ama hep arkadaş kaldık.

Kişiliğimde yer eden bakış sebebiyle olsa gerek, karşılaştığım olaylara, ilk refleks olarak “hüküm” cümleleriyle bakmamayı öğrendim. Önce sustum ve dinledim sonra analiz etmeyi, neden ve niçin sorularını sormayı, acaba diye düşünmeyi ve ardından konuşmayı…

Son dönemde gündeme gelen Kuzey Kore, ardından Irak Kürdistan bölgesindeki gelişmelere yönelik tepkileri değerlendirirken de sorular soruyorum: Bu açıklamalar, karşılıklı tehditler, hamaset cümleleri aslında ne anlama geliyor? Bu arada başka adımlar atılıyor ama atılan bu adımlar, bu açıklamalar ve gelişmelerle örtülüyor ama ne?

Oysa “bu olaylar bize şunu anlatmaktadır” diye başlayan cümleler kurabilir ve hamasete hamaset ekleyebilirdim. Sanki olayı çözmüş gibi davranıp, hüküm cümleleri kurabilirdim fakat yapmadım, yapmam… Bilirim ki; hiçbir şey görünenden ibaret değil ve hiçbir olay kardeşliğimizi bozmamalı, hiçbir gelişme aklıselime mani olmamalı, kin ve düşmanlığı tetiklememeli… Yani “biz bazı olaylar görüyoruz, tartışıyoruz ama aslında başka şeyler oluyor, asıl olay gizleniyor” bu nedenle sakin olunmalı, sabırla meseleler ele alınmalı… Hele vatandaş olarak bizler daha sakin olmalıyız. Devletlerin aklıyla ortaya konan olayları, çözdüğümüz zehabına kapılarak, yanlış adımlar atmamalıyız.

Gündemde Irak Kürdistan bölgesi var, ona dair konuşuluyor ama asıl mesajlar nereye veriliyor, bunu kestiremiyorum. “Biz meseleyi çözdük” diye ekranlara çıkıp, frensiz konuşanlara bakıp hayretler içinde kalıyorum.

Bildiğim şu; analitik düşünmeliyiz, sabırla davranıp, ferasetle bakmayı öğrenmeliyiz. Hamaset söylemiyle dolmuşa binmemeli, yarınlarımızı tehlikeye düşürecek adımlar atmamalıyız. Olaylara yönelik yaptığımız ciddi bir analiz varsa ve analizimize güveniyorsak, bu analizlerimizi arkadaşlarımızla, yetkili ellerle paylaşmalıyız. Ekranlara çıkıp, vatandaşı tahrik edecek, birbirine düşmanca baktıracak söylemlerden kaçınmalıyız.