Irak ve Suriye gibi konularda kafalar giderek karışıyor… Dün söylenenler, bugün belirsizliğe itiliyor, hatta ters bir söylemle dile getiriliyor.

Elbette bu konuların iki boyutu var: Birey olarak bakış, devlet olarak bakış… Bir de “nerede durduğu belli olmasın” diye uğraşanların bakışı var, bu bakışı da, diğer bakışlara eklemlemek gerekir.

Uluslararası boyutu olan, denek olarak bölge halkının kullanıldığı konular bunlar… Olan bölge halkına oluyor ve para babaları; gerek enerji alanı, gerek silah üzerinden alacağını alıyor, coğrafya buna göre parçalanıyor, acılar bu paylaşıma kurban ediliyor.

Dışardan meseleye bakanlar sadece yorumluyor ve yorumları tutarsa, ben demiştim, diye gerdan kırıyor. Haliyle şunu söyleyebiliriz; bu iş “devletlerin aklı” ile yürüyor. Hatta ülkeleri yönetenler bile, meselenin özünü gündeme getiremiyorlar. Yani bu meselelerin, bir söylem boyutu, bir de gizemli eylem boyutu var. Bize düşen, olayları okumak, söylenenleri analiz etmek ve kesin hükümlerden kaçınmaktır.

Bize düşen, dünyanın ve ülkemizin yarınları için, doğru, hayatı ilgilendiren her konuda liyakat ehli insanlar yetiştirmektir.

Ülkemiz, birbirleri hakkında, meselenin özüne vakıf olamadan, kesin hükümler vererek taraf olan, birbirlerine acılar yaşatan nice olaylar yaşadı. Siyasi taraf patronları, taraftar koruma hamlelerini, gerçeğin sahiplenmesi veya savunması gibi göstererek, insanımızı kamplaştırdı. Çok acılar yaşadık. Bırakalım bunları da, okuyalım, araştıralım, olayları analiz etmeyi öğrenelim ve bilelim ki; gördüğümüzü ve çözdüğümüzü sandığımız fotoğrafın içinde nice gizemler var, fotoğraf içinde fotoğraf, oyun içinde oyun var. Üstelik fotoğrafı çekip önümüze koyanlar, bizden analiz etmemizi değil hüküm vermemizi istiyor. Verilen hükümlerle kamplaşmamızı arzuluyorlar. Biz, birbirimizi yaktığımız kamp ateşlerinin içine doğru sürüklerken, o fotoğrafları önümüze atanlar kendi geleceklerini inşa ediyorlar. Oysa bize düşen, kamp ateşlerine sürüklemek değil, farklılıklar içinde bir arada yaşamayı öğrenmek ve farklılıklarımızda birlik olmaktır.

Suriye ve Irak gibi konular karşısında çözüm gücüne ulaşabilmekte aslında yetişen ve olayları analiz edebilen, dirayetli karar vericilere bağlı. Eğer sadece sloganlarla insan yetiştirmişsek veya yetiştiriyorsak, vay halimize!

Şu anda birileri taraftar kimliğiyle, karşılıklı yorumlar yapıyor ve hükümler veriyor… Dinleyici kitle, bunlar arasında, taraftar olarak bölünüyor. Karışık kafalar birbirini suçluyor. Oysa mesela hem Barzani hem ona karşı söylem ortaya koyanlar, taktik adımlar atıyor, satranç oynuyor. Bu taktik adımlar bir yere varacak. Irak topraklarının parçalanma şekli belirlenecek. Kürtlerin, Türkmenlerin ve Arapların yeni ortaklıkları ortaya çıkacak. Devletler yeni oluşuma göre ilişki geliştirecek, yeni siyasi adımlar atılacak. Biz dışarda birbirimize kızdığımız, birbirimizi kırdığımızla kalacağız.Çokbilmiş köşelerde ahkâm kesenler, hiçbir şey olmamış gibi, yeni hikâyeler yazacaklar.

Kendimize dönelim:

Bu sabah, önümde seyreden servisin bay sürücüsü, camı açıp, burnunu sildiği kâğıt mendili; biraz sonra bir bayan sürücü, içtiği sigarayı yola attı. Her ikisi de, hiçbir şey yapmamış gibi, gayet rahat yollarına devam ettiler. Biraz sonra kırmızı ışıkta durduk. Cep telefonuyla kavga eden sürücü, yeşil yandığı halde, aracını geciktirdi ve gerideki araçlar, hepimiz yeniden kırmızı ışığa takıldık. Bu gecikmeye sebep olan sürücü, onlarca aracın fazla yakıt sarfiyatına sebep olurken, muhtemelen ne kamu hakkını, ne de kul hakkını çiğnediğini düşünmedi. Ve bir müddet sonra, bu üç sürücü de, muhtemelen, ne olacak ülkenin, dünyanın hali diye bir konuşma balonunun içine girecekler.

Halimiz bu!