Kış mevsiminin yaklaşması dolayısıyla, havalarla birlikte duygularımızda da soğuma başladı. Günlerin geçmesiyle, kartopu gibi yuvarlandıkça çoğalan sorunlar, gelecekten endişe ve korku duymamızı artırmaktadır.
Kar beyazlığıyla temizlik ve berraklığı temsil ederken, üstünü örttüğü dertlerin karmaşıklığı nedeniyle de endişe ve korkuyu artırmaktadır. Aslında kış mevsimini bekleyiş de ekonomiyle doğru orantılıdır. Ekonomik durumu iyi olan insanlar kış mevsiminin gelmesini sabırsızlıkla beklerken, garibana kış düşüncesi bile huzursuzluk verir. Çünkü kış demek ısınma, giyecek, ulaşım zorluğu demektir. Maddi zenginliği olanlar için kayak, kış tatili, Uludağ gibi filmlerde gördüğü eğlenceleri ve dinlenceleri yaşatmaktadır. Bizlerde gönül zenginliği ütopyasıyla yaşamı sürdürmeye çalışır, dururuz.
Tabii depremle birlikte içinde bulunulan konteynırda yaşamı da unutmamak gerekir. Havaların soğumasıyla birlikte konteynırda yaşayan insanların kaygıları da gittikçe, artarak yerini korkuya dönüştürmektedir.Verilen konteynırların kalitesizliği,döşenen tesisatların(elektrik ve su tesisatları)kış şartlarına uyumsuzluğu bu korku ve endişeyi katmerleyerek büyütmektedir. Devletin bu korku ve endişelerine duyarsız kalması da cebası. Her gördükleri yetkili veya yetkili sandıkları kişilere ne olacağız? Sorusunu sorarak içinde bulundukları duruma çözüm aramaya çalışmaktadırlar. Hâlbuki istedikleri ailesi için sıcak bir yuva. Bu da onların en doğal hakları. Zaten kış şartlarında burada yaşanamayacağını onlarda biliyor ama kaderin gözü kör olsun, başka çareleri de yok. Ekonomi presi altında ezilirken, ailesini koruyamama, kollayamama, birçoğundaki sağlık sorunları, beyin devrelerini yakmış durumda. Hayatla ilgili hayalleri tükenmiş, çaresizlik ve yokluklar alın yazısı gibi cuk diye oturmuş yaşam serüvenlerine. Ne yapacakları belirsiz, kime nasıl dertleri anlatıp çözüm arayışları içindeler. Sabır tükenmiş durumda. Günler gece ve gündüzden ibaret içerik boş sadece dünya zorunlu dönüşünü tamamlamaktadır. ‘’Bir dokun bin ah işit’’ misali insanlar sessiz çığlıklarla kendilerini ifade etmeye çalışıyorlar. Yüzlerine bakıldığında var olan bu duruma isyanları her hallerinden anlaşılmaktadır. Neye ,nasıl isyan edeceklerinin çaresizliğiyle öfkelerini içlerine hapsetmektedirler. İçlerinde biriken bu öfke ve çaresizlik yığınlarının stokuyla yaşamdan gittikçe uzaklaşmaktadırlar. Yaşamlarının bir anlamı yoktur.
Dikkat edilirse yazımda sevgiden hiç bahsedilmemektedir. Çünkü duygular körelmiş durumda. Korku ve endişenin olduğu yerde sevgi olamaz. Adam aç, iş yok, ev yok. Bin bir dalaverenin ve var olabilme karmaşa cenderesine sıkışmış sadece ailesi için nefes alabilmenin gayretinde. Yokluğuyla bir sorun daha oluşturmak istemediği için zorunlu ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
‘’Karın tokluğu yaşanan bir yerde ilkeli düşünceler üretilemez’’ilkesinden hareketle beslenme sorunu çözülmelidir. Konteynırlarda arada bir dağıtılanlarla bu sorunların çözümlenemeyeceği aşikârdır. Öncelikle sorunu yaşayanlarla konuşulup, sorunlar tespit edilip ortak akıllar oluşturulmalıdır. Sıcacık bir yuva umudu oluşturulmalı, birlikte ve beraber bu sorunların aşılacağı güvencesi hissettirilmelidir.
Unutmayalım sevginin olduğu her yerde mutluluk vardır. Yaşamın her dakikasını sevgiyle doldurmanız dileklerimle….