Kürecik TV. Yönetimi Ali Köroğlu ile Avukat Erdal Kademin modaratorlüğünde bir panel yapıldı. Olcay Gün gördü Yücel Malatya (Çevre Platformu temsilcisi), Asef Demirhan (Yazar), Hüseyin Güler (Öğretmen), Cafer Cebe, Kâmil Şahin Harunuşağı Köyü sözcüsü, Hüseyin Çıplak (Malatya Çevre platformu İstanbul temsilcisi), Haydar Incedal (Kepez Köyü Muhtarı) ve ben (Molla Demirel yazar) olarak davet edildik.
Değerli Avukat Erdal Kadem Kürecik köylerinden özellikle taş kırma, çakıl üretme ve maden arama projelerini hazırlandığını ve bu alanda çalışacak şirketlerin rahatlıkla çalışabilmesi ve bir rant talanını kamufle etmek için Harunuşağı, Körsüleymanlı ve Kepez Köyünde baraj ve gölet gibi üç projenin de bu projenin içine eklendiğini açıkladı. Bunun yasal çerçevesini anlatırken bu maden arama ve taş kırma, çakıl üretme projeliyle yöre halkın uğrayacağı büyük zararlarında hiçbir yasayla karşılanamayacağını vurguladı. Hüseyin Çıplak Kürecik köy, yayla ve mera alanları başta olmak üzere, Sivas Malatya, Maraş Adıyaman, Bingöl, Elazığ ve Tunceli kapsayan bir proje olduğunu, buralarda korum, bakır, gümüş, altın, demir gibi maden ve mermer gibi yapılarda kullanılacak taş ve çakıl projeleri kapsadığını devletin hazırladığı çizelge ve proje kopyalarını gösterdi. Olcay Güngördü Yücel ve Öğretmen Hüseyin Güller Öğretmen Kürecik mera ve yaylalarında yüzlerce çeşit dünyada olmayan bitki ve canlı çeşidini de bu proje ile yok olacağına işaret ettiler. Asef Demirhan ile Cafer Cebe bu projelerin siyasi yüzüne ışık tutmaya çalıştılar. Kısacası katılımcıların hepsi bunun ihtiyaçtan doğmadığı katılımcıların hepsi bunun bir rant ve talan projesi olduğunu Kaz dağları ve Bergama başta olmak üzere birçok alanda yapılmak istenen projelerin benzeri olduğunu anlattılar. Ancak Kamil Şahin’in bu cümleleri birazcık aklı olan her insanı etkiler.
Ne dedi?
“1980 Askeri darbesiyle genç insanlarımız göçe zorlandı köylerimiz insansızlaştırıldı. Suyumuz bol ama tarlayı, bahçeyi sulayacak insan yok. Köyümüz ile Arimazın Yaylası tarafında
Halk harasında Zırnak ve Tıpış olarak adlandırılan Romalılardan kalan bir kent var. Orayı gölek içinde almak istiyorlar. Oysa burası site alanıdır. Hristiyanlık inancın ilk kilisesinin bu kentte olduğu söyleniyor. “
Gerçekten insanın olmadığı ve suyun bol olduğu bir dağ köyünde bir baraj büyüklüğündeki bir gölette ihtiyaç olur mu? Olmayacağı açıktır. Burada bir maden veya kıymetli taşları arama ve çıkarma projesi olduğu açıktır.
Kepez Köyü Muhtarı Haydar İncedal’da köylerini göçe zorlamak için baraj yapılmak istendiğini bu alanda üzerinde baraj veya gölet yapılacak bir suyunda bulunmadığını. Ayrıca bu alanın deprem Fayı üzerinde olduğunu dile getirdi ve Bunun için Kürecik köylerinin Muhtarlarını bir toplantıya çağırdığını söyledi.
Benim ve Olcay Güngörmüş Yücel’in doğduğu Körsüleymanlı Köyüne bir baraj veya bir büyük Gölet yapılması için bu proje içine alınmış.
Körsüleymanlı Köyü’nün sulama ve içme suyu Mıhtara- Çarşak denilen şimdiki Kürecikteki Nato’nun Radarın bulunduğu tepenin eteğinde çıkar. Suyun yetmezliği nedeniyle başta Tataruşağı- Kuvatan olmak üzere köyün kendi içinde de tarlaları sulama konusunda sorunları büyük dedelerimizden beri var.
Ancak önce şunu belirtelim 1980 öncesi faşist Kenan Evrenin Askeri Darbesinden önce en çok koyun ve hayvan sürüsünü, Körsüleyman, Kelanlı, Keyhalı, Kepez köylülerinde bulunurdu. Bunlar ve bu tepenin çevresindeki, yakınındaki köylerin de hayvancılığın yanı sıra tarım ve arıcılık vardı. Nato’nun ((ABD) Radarın Çarşak Tepesine kuruluşundan sonra zaten Çarşak Tepesi ve çevresinde yararlanma sınırlandı. 1980 yılından Arimazın (Başyurt) yaylasının yasaklanmasıyla hayvancılık tamamen yok oldu. Bu beraberinde tarımı da yok etti. Şimdi genellikle sınırlı bir bahçecikle yaşanıyor. Ancak Kâmil Şahin’in dediği gibi köyümüz ve köyler insansızlaştı. Yapılan evler dinlenmeye yöneliktir.
Köylerin bol suya arazileri, hayvanları ve içmeleri için ihtiyacı var mıdır?
Elbette ihtiyacı vardır. Ancak köylerin topraklarını, merasını alarak tarafsızlaştırmakla bu olmaz. Hele de köylünün akan doğal sularını bir gölette toplayarak köylüye satarak, köylüyü sömürmekle hiç olmaz.
Eğer köylünün bol suya sahip olunması isteniyorsa devlet her köyün istediği boru, kepçe, künk, çimento kısaca ne gerekiyorsa verir, köylü kendisi kendi ihtiyacı olan suyu kaynağında çoğaltır. Doğanın Arkeolojik dengesini bozmaz. Ekinine, meyve ağaçlarına dünyada eşsiz olan canlısına bitkisine zarar vermez.
Devlet neden bunu ihtiyacı olan halkın kendisine vermiyor ve neden beli şirketlere vermek için Projelendiriyor?
Panel katılımcıların ortak fikrinde olduğu gibi dört temel neden vardır.
1. Siyasi perspektifi var. Sivas, Malatya, Maraş Adıyaman, Bingöl, Erzincan, Tunceli de projelendirdikleri alanların hepsinde Kürt Kızılbaşlar yoğunlukta yaşıyor. Bunları göçe zorlayarak dağıtmış olacak. Çünkü 1960 yıllından sonra Kürt Kızılbaşları sosyalist görüşe yöneldiler, uluslararası bilimsel bilgiden yararlandılar. Egemen güçlerin sömürü ve hegemonyasına, emperyalizme ve iş birlikçilerine karşı bütünlük içinde tavır alıyorlar. Direniyorlar. Kısacası egemen siyasi güçlerin baş belaları oluyorlar.
2. NATO - ABD’nin Kürecik Radarın etrafındaki köy halklarını göçe zorlayarak burayı insansızlaştıracak, Çarşak - Mıhtara Yaylası ile Arimazın Merasını NATO’nun askeri karargâhı haline getirecekler.
3. Bu alanlardaki yer altı, yer üstü kaynaklarını istedikleri gibi kendi yakın şirketlere vererek rant elde edecekler. Sömürülerine sömürü katacaklar.
4. Eğer bu şirketlerin ihtiyaçları kadar kalan insan olursa ve dışarıdan getirdikleri işçilere de halkın suyunu, toprağını parayla satacaklar. Böylece çifte rant elde etmiş olacaklar.
Sonuç olarak bu talan projeleri içine giren tüm alanlarda yaşayanların iki seçeneği var.
1- “Alın beyler, buraları tepe tepe istediğiniz gibi kullanın. Biz sürgüne, dağılmaya, sömürülmeye boyun eğiyoruz” diyecekler.
2- Veya şunu söyleyecekler: “Bu topraklar Atalarımızdan bize kalan, onların canları ve kanlarıyla yüz yıllardır koruduğu, bize bıraktığı alanlardır. Biz bu alanları kimseye bırakmayız. Kimseye de bir kazma vurdurtmayız.”
İkinciyi söyleyecek olanlar Av. Erdal Kadem’in ve Malatya Çevre Platformun öncülük ettiği çalışmaya omuz verecekler. Gelecek nesillerine onurlu bir ad bırakacaklardır.
Av. Erdal Kadem’in öncülük ettiği bu hareket bana HZ. Ali’nin oğlu İmam Hüseyin’in şu cümlelerini hatırlattı: “Benim Yezide biat etmeyişimi sanmayın ki kibirliğimdendir. Ben bu savaşta başımı vereceğimi biliyorum. Ancak ben biat edersem gelecek nesilleri köleliği kabul etmelerini miras olarak bırakmış olurum. Ölmemek için köleliği kabul etmek isteyenler. Savaş başlamadan ayrılıp gidebilirler…”
Demek istiyorum ki, İmam Hüseyin’in bu cümlelerini ve onurlu direnişini rehber alacak olanlar AV. Erdal Kadem’in yanında yer alır ve egemen güçlerin talanına karşı dururlar. Bu projelerini yırtıp çöpe atarlar…