Tam da ‘26. Kayısı Festivalimizin 19-21 Temmuz 2024’ tarihleri arasında yapılacağı bir zaman diliminde ‘Kitap Fuarı ve Film Festivallerimizin’ yok sayıldığı dönemde okuyacağınız ‘Küreselleşme – Malatya– Kayısı’ köşe yazım, bakalım zihnimizde ne çağrıştıracak?

Küreselleşmeye ilişkin okuduklarımı, kitabi ve ansiklopedik bilgilerimi bir yana bıraktıktan sonra, önemli olan yana, kendime bakıyorum. Küreselleşme bende hangi anlayışı doğurmuş? Doğru, yanlış ben nasıl görüyorum. Tartışılır. Asıl olan bu değil mi?

Küreselleşme; her olgudaki gelişmelerin, değişimlerin, olumlu olumsuz, sınır tanımadan dünyanın en ücra köşesine kadar genişleyerek ve derinleşerek kendini hissettirmesi.

Kentimizde; kendini her konuda yetkinleştirmek isteyen her birey ya da kurum; ‘dünyada, Türkiye’de ve Malatya’mızdaki’ gelişmeleri bilgisayardaki internet sayfalarında gezinerek izleyebilir. Bilgilenişimdeki bu sınır tanımazlık bir olgu. İsterseniz karşı çıkabilirsiniz!

Görmezlikten gelebilirsiniz de! Ama onun varlığını yok edemez ve engelleyemezsiniz.

Ancak; dünyaya yeni bilgilerinizle, yeni görüşünüzle, anlayış ve yaratıcılığınızla katılabilirsiniz. O da sizin bilginiz, buluş ve yaratıcılığınız, dünyadaki bilgi ve buluşlara birey ya da ülke olarak katkı sürecinizle doğru orantılıdır. Katılırsanız değiştirirsiniz.

Katılmadan değiştiremezsiniz. Bundan böyle dünyadaki gelişmelere, oluşumlara katılmadan değiştiremediğiniz gibi, her olumlu ya da olumsuz olgunun peşinden sürüklenerek gidersiniz. Geriye dönüp baktığımızda dünyada insanlığın kurduğu medeniyetin temelini‘ Dil- Tarım-Yazının’ oluşturduğunu görüyoruz.

Gelelim ‘Kayısımıza.’ Küreselleşme ile kayısının ne ilgisi var diyenler çıkabilir. Çıkacaktır da. Çok kaba hatlarıyla sanayi devrimiyle birlikte ‘üretim’ hem bilgi birikimi, hem ‘üretim araçları’ hem de düşünce dünyası anlamında gelişerek büyüdü. Giderek üretim-tüketim zinciri(Mal, hizmet, bilgi bazında) kalite, uzmanlık, verimlilik ve üretkenlik üzerinden dünyadaki yerini almaya başladı. Öyle almaya başladı k, yaşamın tüm alanlarında insan yerini ‘Yapay Zekâ’ denen bir olguya bırakıyor. Daha da bırakmaya devam edecek. ‘Teknolojik ve Biyolojik devrim’ her alanda kendini hissettirmeye, boy göstermeye başladı.

Bu tarımda da kendini gösterdi. Artık bireysel küçük üretim yapanlar, binlerce dönümde ifadesini bulan, bilgiyle donanımlı, makineli, uzmanlaşmış tarıma yerini bırakmak zorunda kalıyor, kaldı da. Havadan yağmur, topraktan bereket bekleyişi yerini; hava koşullarını doğru saptayan, yağmur yağmasına bağlı kalmadan, sulama kanallarını geliştiren ve verimliliğe dayalı bitki türlerini araştırıp ona yön verme bakışı dünyada egemen olmaya başladı.

Eğer geçmişinizi‘ Toprağa’ bağlı olmayan,‘Kollektif Beyinlerinizi’ ortaya çıkaramıyorsanız bu dünyada yeriniz yok demektir.

Böyle bir dünyada siz hala, üçer-beşer dönümlük kayısı bahçelerinden

70 – 80 binleri bulan küçük bireysel aile işletmeleri ile 300 bin nüfusumuzun kayısı ile uğraşmasını göz ardı edip, devletten destek anlayışı ile kayısımıza çözüm arıyorsanız, boşuna heveslenmeyin! Bu anlayışla zar zor birkaç yıl daha dayanabilirsiniz. Her kafadan bir ses, her sesten kayısının kurtuluşuna yönelik kafa karışıklığı devam ettiği sürece, yok yaş sattık, yok kuru sattık satacağız diye diye daha çok avunuruz…Bana Malatya’da toplu tarıma (TOPRAKTA TOPLULAŞTIRMA)geçmeden, üç–beş dönüm yerine, bir kaç bin dönümde kayısı üretimini nasıl gerçekleştire-bilirimizi düşünmeden, 60–70 bin aile ile 300bini bulan kayısı ila uğraşan hemşerilerimizin yerine ‘’ÇİFTÇİ BİRLİKLERİNİ’’ koymayı düşünmeden, ekimden ihracata kadarki oluşan süreçlerde bilgi teknolojisine, beş yıl içerisinde insanımızla birlikte nasıl geçireceğimizi, kayısı üreticisi fazlalığını nerede, nasıl istihdam edeceğimizi planlamadan, yok ‘entegre’ yok ‘sektörel dış ticaret’ vurgusundan hala daha neyi anlayıp anlayamadığımızı tartışıp duralım. Ne de olsa beş yıl sonra bilgiyle donanmış dünyanın başka ülkelerindeki kayısı üretimi acı olsa da bize bunları anlatacaktır.

Yaşamın gerçekleri bugün; ‘Tarım Alanlarının’ birçoğunda olduğu gibi tütün–şeker üreticisini yüzümüze fırlattığı gibi, gelecekte de yüz binlerce kayısı üreticisi hemşerimizi çoluk–çocuklarıyla birlikte kentimizin sokaklarına bıraktığı zaman, bırakıyor da aklımız başımıza gelir mi diye düşünmekten de kendimi alamıyorum.

Eğer bu ülkenin çocukları ve Malatya’mızın bir hemşerisi olarak karnımızı doyurmaktan çok, başka konulara da zaman ayırdığımız zaman geleceğimiz var demektir.