Her sabah uyandığınızda ilk hissettiğiniz şey ne? Yastığın sıcaklığı mı? Günün telaşı mı? Yoksa henüz kahveye ulaşamamanın verdiği bir sabırsızlık mı? Benim için bu sorunun cevabı çoğu zaman yorganın altındaki o huzurlu sıcaklık oluyor. O an, dünya dışarıda ne kadar karmaşık olursa olsun, sadece ben ve o yumuşacık yorgan var. Birkaç dakika daha bu sıcaklığa sarılıp, hayatın ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum.

Hayat dediğimiz şey aslında bu küçük anlardan ibaret, değil mi? Büyük başarılar, büyük aşklar, büyük hayaller elbette ki önemli. Ama bazen o büyük şeylerin gölgesinde kalan küçük mutlulukları kaçırıyoruz. Mis gibi kokan taze ekmeğin ilk dilimi, sevdiğiniz bir şarkının aniden radyoda çalmaya başlaması ya da uzun bir günün sonunda ayaklarınızı uzatıp dinlenmek... Bunlar küçük şeyler gibi görünse de, aslında hayatın tuzu biberi.

Birçoğumuzun aklı sürekli yarınlarda, gelecek planlarında, yapılacaklar listesinde. Ama belki de biraz daha anı yaşamak lazım. Şu anı, tam da bu anı. Belki bu yazıyı okurken bir yudum çay alıyorsunuz, ya da pencerenizin kenarından dışarıdaki dünyayı izliyorsunuz. Ne olursa olsun, bu an sizin. Bu küçük mutluluğun tadını çıkarın.

Hayat, ne kadar hızlı geçerse geçsin, bazen durup küçük şeylere değer vermek lazım. Çünkü günün sonunda, anılarımızı oluşturan şeyler genellikle bu küçük ama anlamlı anlar oluyor. Hadi bugün biraz yavaşlayalım ve hayatın bize sunduğu küçük mutlulukları keşfedelim.

Unutmayın, mutluluk bazen bir dilim ekmek kadar basit olabilir.