Ortadoğu coğrafyası insanoğlunun varoluşundan bugüne kadar yeryüzünde insanoğlunun tanıklık yaptığı tüm hadiselere adeta ev sahipliği yapmıştır. Bölgenin jeopolitik öneminin dışında, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet olmak üzere birçok büyük dinin temelleri Orta Doğu'da atılmıştır. Bölgenin Doğu ile Batı arasındaki kavşak rolü sebebiyle sadece malların değil din, medeniyet ve kültürlerin transferleri de bu bölgeden gerçekleşmiştir. Ortadoğu XX. yüzyılın başlarında ortaya atılmış yeni bir coğrafî kavramdır. İlk defa 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından kullanılan bu tabir (middle east) II. Dünya Savaşı yıllarına kadar fazla benimsenmedi. 1939’da Amerika’da kurulan Middle East Supple Center adlı ekonomik kuruluş ortadoğu ifadesini kullanılır hale getirdi ve bu tarihten sonra birçok uluslararası kuruluş tarafından kullanılmaya başlandı. Bu teşkilâtın ortaya attığı “Ortadoğu” kavramı Libya’dan Afganistan’a kadar çok geniş bir alanı kapsıyordu. Günümüzde ise Ortadoğu (Ar. eş-Şarku’l-evsat) dar anlamda kullanılmakta ve Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle (Yunanistan hariç) bunlara komşu olan ülkeleri ifade etmektedir. İçeriği ve sınırları açıkça belirlenmemiş başka bir coğrafî kavram olan Yakındoğu da günümüzde Ortadoğu ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ortadoğu karşılığında yakın yıllarda Güneybatı Asya ifadesine yer verenler olmuşsa da Ortadoğu’nun yerini tutamamıştır. Ortadoğu’nun çekirdeğini Müslüman Arap dünyasının oluşturduğu genellikle kabul edilir. XIX. yüzyılda sömürgeciliğin yayılması ve Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile birlikte 20. yüzyılın ilk çeyreği sona ermeden Batılı büyük güçler kültürel ve dinî bakımdan Ortadoğu’ya müdahil olmaya başlamış burayı adeta sömürge alanına dönüştürdüler. 1900’lu yılların başından itibaren bölgede büyük işgaller ve istikrarsızlık devri başladı. Fransız İhtilalinin getirdiği milliyetçilik düşüncesi ile birlikte Sanayi İnkılabının getirdiği sömürgecilik anlayışına birde birçok devletlerin bağımsızlık düşüncelerinin artması dahil olunca dünyayı sarsan 1.Dünya Savaşı başlamış oldu. Devletlerin sömürge arayışı yarışı ile başlayan 1.Dünya Savaşı’nda taraflar İttifak ve İtilaf Devletleri olmak üzere ikiye ayrılmıştır. İttifak Devletleri: Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan. İtalya İlk başta ittifak devletleri içerisinde yer almıştır. Kısa bir süre sonra tarafsız olacağını söylese de 1915’de İtilaf devletlerinin yanında savaşa katılmıştır. 1914 yılının sonuna doğru Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında savaşa girmesiyle birlikte bütün Ortadoğu bölgesi I. Dünya Savaşı’nın cephelerinden biri haline geldi. İtilaf Devletleri: İngiltere, Fransa, Çarlık Rusya, İtalya, Yunanistan, Sırbistan, Belçika, Portekiz, Japonya ve ABD. 1.Dünya Savaşı başladığı esnada tarafsız olan ABD 1917 senesinde gelindiğinde savaşa katılmıştır. ABD ve İtalya’nın bu tutumu savaşın seyrini değiştirmiştir. 1.Dünya Savaşı sonrası Asya ve Avrupa’da bulunan ülkelerin bütün düzenleri bozulmuştur. Osmanlı Devleti, Çarlık Rusya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu parçalanmaya başladı, Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan ve Polonya adında yeni ülkeler kurulmuştur. Savaşta yenilen ülkeler çok ağır antlaşmalar imzalamak durumunda bırakılmıştır. 1.Dünya Savaşı ile yeniden kan gölüne dönen Ortadoğu coğrafyası uzun bir süre İtilaf Devletleri’nin sömürge alanı olmakla birlikte, bölgede değişimci politikalar izlemeye başlayan söz konusu devletler etkisi günümüzde dahi devam eden misyonerlik faaliyetlerin en üst seviyelere çıkarmışlar. Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren barış anlaşmalarının içerdiği hükümler 1919’u izleyen yılların dünya politikasını büyük ölçüde etkilemiş ve biçimlendirmiştir. Barış anlaşmalarının olumsuz etkilerinin en fazla Almanya da yankı uyandırmıştır. Hem ekonomik olarak hem de siyasal olarak büyük bir baskı altında olan Almanya yeni arayışlara girmiştir. Almanya’da savaştan önce bir çökme döneminin yaşandığı görülmektedir, çökmeyi hazırlayan en korkunç olaylardan biride 1919 yılında imzalanan Versailles anlaşmasının dayattığı ağır şartlardır. İnsanlık tarihi 20.yüzyılın başında ortaya çıkan 1. Dünya Savaşı’nın acılarını unutma fırsatı bulamamışken, bu savaşta kayıp verenler ile daha çok sömürge hayali kuran birçok devlet dünyayı ikinci kez kan ve ölümle özdeştirecek planlar yapmaya başladılar…

(devam edecek)