Yaşam hepimize güzel şeyler sunar aslında.

Bazen güzel bir iş, bazen güzel bir dostluk, bazen ise güzel bir ilişki.

Ve bizim sunduklarıyla ne yapıp ne yapmayacağımıza bakar. Onları nasıl koruduğumuza, onlara nasıl sahip çıktığımıza göre karar verir.

Yaşamın bu temel prensibini anlamak zorundayız.

Hayatınızı güzelleştiren şeye sahip çıkın. Yaşam sahip çıkmadığımız şeyleri bizden geri alır.

İşimizi, dostluğumuzu, ilişkimizi, çocuğumuzu, ailemizi her şeyi ama her şeyi.

Sahip çıkmak sorumluluk almak demektir, sahip çıkmak düşünmek, ilgilenmek, korumak ve güzelleştirmek demektir. Aksi takdirde yaşam onu sizden geri almakta hiç çekingen davranmayacaktır. İlişkinize sahip çıkın, koruyun güzelleştirin ve sahip çıkın.

Yaşam onu sizden geri almadan hayatınıza anlam katan ve onu güzelleştiren her şeye sahip çıkmalısınız.

Evet; sevgili okurlarım! Ben bu gün sizlerle birlikte sevdiklerimizin kıymetini bilmek konusuna biraz daha detaylı bakalım istiyorum…

Bizler bu gün yeterince kıymet bilebiliyor muyuz? Elimizi tutan adamın veya kadının kim olduğunu, onunda bir kalbi olduğunu, incinebileceğini, hayata dair hayallerini, kısacası o kişiyi yeterince değerli görebiliyor ve sahip çıkabiliyor muyuz?

O kişiye gerçekten “ görmek” üzere bakmayı biliyor muyuz? O kişi hayatımızda olduğu için, elimizi tuttuğu için kendimizi dünyanın en şanslı insanı olarak hissediyor muyuz?

Bu hayatımızda başımıza gelen en güzel şey mi?

Yada bu cümleleri tam tersine çevirelim; nasıl olsa benimle birlikte diye düşünerek üçüncü yılımızı tamamladığınız bu günlerde artık “ aynı” yüze bakmak, aynı gözlerine içine bakarak konuşmak bize eskisi kadar heyecanlandırmıyor mu?

Ya beşinci senemizse o insan “ hep bildiğimiz” insan olacak mı geliyor aklımıza?

Nasıl değiştiğine, nasıl olgunlaştığına, nasıl kendirleştiğine tanık olduğumuz için kendimizi artık o ilk günlerde olduğu kadar şanslı hissedebiliyor muyuz?

Nasıl olsa diye başlayan diye başlayan cümleler artık aklımıza daha sıkmı geliyor?

Yani, değerini bilmek kavramı aslında birçoğumuza göre “göreceli” öznel bir kavram…

Ben bunun “kendimize” verdiğimiz değerden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu ilişkide eğer kendimizden önce karşımızdakini düşündüğümüzde kendimizin yeterince değerli yıllar geçsede aynı öneme sahip sıkıcı olmayan kaybedebilir olmayan olduğumuzu düşündüğümüzde, aslında aynı duyguları eşimiz ve sevdiklerimiz için de hissedebiliyoruz…

Etrafımızda sürekli kaybettikten sonra bir şeylerin değerini anlayan insanlar görüyorum. Kaybettikten sonra kıymet bilen insanlardan olmayın…

Bizler para kaybetmeyi göze alabiliriz, iş kaybedebiliriz, belki araba belki ev kaybedebiliriz ama hayatta kaybedemeyeceğimiz tek şey kendim iziz…

Bu inanç içimizde olduğunda hayatımızda “ o “ kişi olanı da aynı sıralamaya koyamayız; o kişiyi “kaybedemeyiz”…

Bu yüzden “gerçekten” kıymet bilmek, o kaybedemeyeceklerimizi her daim bu gerçekle hatırlamaktan geçer… Sesimiz yükseldiğinde bile bu gerçek bizi yatıştırır…

Oysa sıkı sıkı elini tutmak vardır., sıkı sıkı sarılabilmek her ne olursa olsun her kim olursa olsun karşısında durup bu benim “ hayat eşim, hayat arkadaşım ve değişmeyen tek gerçeğim diyebilmek vardır…

Gönlünüzü beyninizi, gücünüzü, deneyiminizi, birikiminizi, varlığınızı kıymet bilen ellere vermenin güzelliği kendi kıymetinizi biliyor olmaktır.

Kıymetinizin bilindiği ilişkiler, işler ve ortamlar dilerim. Sevgiyle…