Biliyorsunuz benim yazılarımın tamamına yakın bir kısmı Malatya’nın yöresel kültürü ile alakalı. Bu bakımdan zaman zaman yöresel şiveye değinmem kaçınılmazdır. Ben bu Samut kelimesini avukat oluncaya kadar hep kullandım. Dereotu denince şaşırıp kalıyordum. Hatta manavdan alacağım zaman semizotu ile dereotunun adlarını bazen hatırlıyor bazen da isimlerini karıştırıyordum. Şimdi yavaş yavaş taşlar yerlerine oturuyor. Yazımın diğer kısımlarında da görüleceği üzere samut demek dereotu demektir. Bazıları bu iki şeyin farklı olduğunu da iddia ediyorlar ya.

Biliyorsunuz Malatya’nın hafızası bitmiş. Bizim gibi kelaynaklar da üzüldüğünden dolayı eskilere takılıp kalıyorlar. Zaman zaman arkadaşlarım bana “oğlum Selami, boş işlerle uğraşma”. Diyorlar. Değerli mahalli yazar Atilla Kantarcıya’da bu mealde bir şeyler söyleyenler oluyormuş. Geriye bakma ileriye bak diye. Tabii bu lafların benim açımdan kabul edilecek yanı yok. Ben de onlara şöyle derim. “Oğlum, kültür bir insanın ayakları, bitkilerin kökleri demektir. Sen ayaksız yürüyebilir misin, bir bitki köksüz yaşayabilir mi? Bu kişiler belki de bizleri kıskanıyorlar. Çünkü yazı yazma yetenekleri yok. Bir yazı yazmak kolay değil. Hafıza ister, belge ister, bilgi ister, edebiyat ister, görgü ister, yaşanmışlık ister, her şeyden önce de akıl ve hafıza ister. Ben gene de mahalli yazılar yazmaya devam edeceğim; benimseyen olsa da olmasa da.
Malatya’lı bayanlar , bulgurlarını, unlarını, turşularını, kurutmalıklarını, kavurmalarını, salçalarını yazdan hazır ederlerdi. Kışın bu zerzevatlar el altında bulundurulurdu. Eskiden bu hazırlıklar doğa icabı mecburiyetten kaynaklanırdı. Şimdi, her mevsimde her şey var ama, bunlar kışın hem pahalı oluyor, hem de yaz sebzelerinin tadını vermiyorlar. Bence gene de kış hazırlıklarımızı ihmal etmeden zamanında yapmalıyız ve bu kültürümüzü unutmamalıyız.
Samut basmak demek Malatya’ca bir terimdir. Dereotu salamurası yapmak demektir. Malatya’da samut turşusu kurmak şeklinde de telaffuz edilir. Samut bir çok yemekte kullanılır. Salamurasının lezzeti samutun kendi lezzetinden daha güzeldir. Eşim Perihan yöresel yemeklere ve bu tür uğraşlarla fazla ilgilenmediği için iş başa düşer. Kafaya taktım dereotu salamurası yapmaya. Bizimkiler eskiden küpe veya bidonlara basarlardı samutları. O kadar lezzetli olurdu ki kokusu ta otuz metreden hissedilir, rengi de kehribar gibi parıl parıl parlardı. Analarımız bu salamura işlemini nasıl gerçekleştirirdi. Benim kafamda bir takım tanımlar vardı ama gene de bazı yönleri tam olarak hatırlayamıyordum. Ablam Selma’ya da telefonla samut salamurasının nasıl yapılacağını sordum. O hatırlıyordu ama tam da emin olamamıştım. Kendi kendime dedim ki; bunu face-book ortamında yayınlayayım. Malatya’lı bayanlar bana yön gösterirler. Zaten kültürümüzün yayılması da tanım ve uygulama ile olur. Malatya’lı bayanlar beni bu defa mahcup etmediler tam not aldılar. Bravo onlara. Demek ki az da olsa böyle kültür değerlerimiz vardır. Yazılarımı ve görüşlerimi ve tartışmalı yazılarımı”Vefalı Malatya’lılar ve nahif insanlar yurdu “ isimli sahifede paylaşırım. Oradaki konuşmaları aynen yazıma aktarıyorum. Çünkü bu şekilde samut basma kavramı ve durum daha geniş bir şekilde gözler önüne serilir.