...1006 yılında Bağdat Valiliğine tayin olunan Hasan Paşa Diyarbekir’e uğrayarak bu eşsiz sanat eserlerini görüp ustasını sonsuz mükafatlara boğdu. Paşanın Bağdad’a gidişinden bir sene sonra yapımı tamamen biten bu eserleri keleklerle Bağdad’a götürerek kurdurdu ve herkesin gözlerini kamaştırdı.
Peçevi İbrahim efendi bu eserler hakkında şöyle diyor: ‘Hasan Paşa Bağdad beylerbeyi iken kırk-elli bin kuruşluk gümüşten Kahibişit adlı seriri ihdas eder ve üzerine yine simiham (saf gümüş)den eşcar ve evrakı bahar makulesi esmar (resimler işleyip) bir veçhile tertip ve tezyin eder ki ukul hayran kalır.. (bahardaki güzelliklerin, güllerin, çiçeklerin nakşedildiği bu güzelim eserleri görenlerin akılları hayran kalır)
...Ahmet Çelebi’nin san’at yadigarları yalnız bunlardan ibaret değildir, bir çok cami, mescit ve türbelerde bulunan kapı ve pencereler avize ve süslü kandiller hep onun, o üstadın eserleridir.
...Mevlana’nın Konya’daki türbesinde gümüşten yapılmış ve gayet müzeyyen olan ikinci kapısı da Hasan Paşa tarafından Ahmet Çelebi veya şakirtlerine yaptırılmıştır.
Ahmet Çelebi'nin himmetile kuyumculuk san’atı Diyarbekir’de çok terakki etmiş ve şakirtlerinin her biri kudretli sanatkarlardan olmuşlardır. Dördüncü Murad Bağdad’ı aldığında Emakini mübarek tezyinatını (kutsal mekanların tezyinini) Diyarbekir’den ısmarlamış ve Diyarbekir’e gelip 71 gün oturduğu sıralarda bu siparişleri Ahmet Ustanın şakirtleri yapmışlardır.
...Naima tarihinde şöyle anlatılır: ‘Padişah Hazretleri eyyami şite (kış günleri) olmağla 71 gün Diyarbekir’de ikamet buyurdular. Hazret-i İmam-ı Azam türbesine simiham (saf gümüş)ten bab (kapı) ve şebike ve avizeler ve müsenna kandiller tertip olunup ol diyarın meşhur kuyumcularına yaptırıp mahalline vaz olunmak için Bağdad’a irsal eyledi (gönderdi).
Bilmiyorum bir şeyler anlatabildim mi, bu yazdıklarımla, bu şehirde bir zamanlar var olan kuyumculuk sanatının “pir”ini tanıtabildim mi, günümüze geldiğimizde bu şehirde belki yüzlerce dükkanın üzerinde “kuyumcu” yazar da bir tanesinden çekiç sesi işitemezsiniz, bir tanesinin içinde bir atölyenin varlığını hissedemezsiniz, gerçi yakın tarihlere kadar şimdi sur içinde bulunan ve girişinde “tarihi kuyumcular çarşısı” yazan çarşıdaki dükkanların üst katlarında atölyeler vardı, buralardan çekiç sesleri yükselirdi ama, şimdi sessizlik hakim, sadece aldığını satan “sarraflar” mevcut ki, o sarraflar kendilerine kuyumcu demeyi yeğlemişler de müşterilerine sattıkları bazı mücevheratın adresini de “Trabzon” olarak vermektedirler..
BİR KATRE
Müslümanın "zineti" Allah korkusu takva,
Günahtan ırak dur sen, etme "gayri"den şekva!..
(*) Ben küçemi özledim’den
UNUTMA : MASKE – MESAFE VE DUA
Selam ve dua ile