Geçtiğimiz hafta içerisinde ‘Biz Hiç Büyümeyecek-miyiz?’ diye bir köşe yazısı yazdım. Olumlu ve olumsuz mesajlar içeren yazımın altına notlar düşen sevdiğim insanlar, dostlarım vardı.
Yazı yazıyorsanız, hele köşe yazısı yazıyorsanız, o yazıyı okuyanlar için ‘eleştiri’ içeriğinde doğrudan doğruya kişinin kendisine ait hakaret olmadığı sürece, eleştirinin onu okuyanların en doğal hakları olduğunu düşünüyorum. Hiçbir kayıt bu güne kadar koymadığım gibi, bundan sonra da koymayacağımı buradan bir kez daha söylemek istiyorum. Yazımın altına not düşenler birbirlerini eleştiriyorlarsa, o da onların hakkı ve buna benim müdahale etme hakkımın olmadığını buradan bir kez daha belirtmek istiyorum. Yazımın altına not düşerek hem beni eleştirme, hem de birbirlerini eleştirme haklarının olduğunu, benim bunlara müdahale hakkımın olmadığını, bu nedenle de yazı yazan dostlarımın, sevgili okurlarımın, yazılarına müdahale hakkımın olmadığını düşünüyorum.
Mesajların içeriğine baktığımda yazımın içeriğini anlamadan okuyanların, okuduklarını sananlarında kafalarındaki şablondan, kalıp düşünceden kurtulamadıklarını üzülerek, ‘gerçekten halen büyümediğimizi, halen düşünce dünyasında çocuk kaldığımızı gördüm.’
Bunun en önemli nedenlerini birinin, ‘paradigmalarının’ kafalarının içinde, geçmişten getirdikleri ‘değerler dizgisinin’ sabitlendiğini görüyorum.
‘zaman ve mekânın’ kültür dünyası içerisinde ‘kültürü’ nasıl anladığımı, nasıl algıladığımı buradan kısada olsa açıklamak istiyorum.
Kültürün bugüne kadar sayfalar dolusu sözlüklerde ve ansiklopediler de yazılıp çizilerek açıklanması yapılmıştır. Ben ise kısaca ‘KÜLTÜRÜ’, geçmişten günümüze, günümüzden geleceğe ‘Kültürlenmeler’ yoluyla ‘maddi ve manevi’ yaşanmışlıklarımızın yolculuğu olarak düşünüyorum. Bu yolculukta unutulan, ‘zaman’ ve ‘mekân’ algılayışındaki zihin bulanıklığı.
‘Zaman’a’ tarih, ‘mekâna’ da coğrafya dersek, burada tarihin üst üste bindiğini, ancak coğrafyanın yan yana dizildiğini görüyoruz. Binlerce yıldır zamanın ‘tarihin’ üst üste bindirdiği ‘mekânın’ bir ‘Anadolu’ coğrafyasında ‘maddi ve manevi yaşanmışlıkları’ yani birlikte oluşturduğumuz, birlikte yaşadığımız ve yaşatıp yarınlara taşıyacağımız ‘KÜLTÜRÜMÜZÜ’ ne yazık ki, kendileri ile başlatan, kendileri ile birlikte sürdüreceklerini zanneden sabit düşünceyle kilitlenmiş, ‘paradigmaları’ ile ‘eski değerler dizgisinde’ yaşayanların var olduğunu düşünüyorum.
Ne diyeyim. Allah onların yardımcıları olsun. Bir de M:Ö: 5. Yüzyılda yaşamış ‘’Heraklatus’un’’ şu sözleri ile yaşamı değerlendirmelerini dilerim.
‘’aynı nehirde iki kere yıkanılmaz… Başka sular o nehrin üzerine girenlerin üzerinden akacaktır… Ayrılır ve birleşirler… Yaklaşır ve uzaklaşırlar…’’