23 Nisan, her yıl kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, sadece bir tatil günü değil, aynı zamanda Cumhuriyetimizin kuruluşunun ve egemenliğimizin sembolüdür. Bu anlamlı günde, geleceğin umutları olan çocuklarımız için daha özgür, daha adil ve daha müreffeh bir ülke inşa etme sorumluluğumuzu da hatırlamamız gerekiyor.
Ancak son 20 yılda, 23 Nisan'ın ruhuna ters düşen gelişmelere şahit olduk. Son 20 yılda, Cumhuriyet'in temel değerlerinden ve Atatürkçü ilkelere bağlılıktan uzaklaştık. Bu durum, sadece siyasi alanda değil, eğitimde, ekonomide, hukukta ve toplum yaşamının her alanında kendini gösterdi.
Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği bu özel gün, bugünlerde adeta bir çelişkinin gölgesinde. Bir yanda, çocuklara sevgi ve saygı gösteren kutlamalar, diğer yanda ise artan çocuk ölümleri ve istismar vakaları. Bu tablo, 23 Nisan'ın anlamını sorgulatıyor..
Çocuklarımızın geleceği, son 20 yılda adeta bir kabus gibi karşımıza çıkıyor. Çocuk ölümleri ve istismarı, dehşet verici boyutlara ulaşmış durumdayken, toplumda ise müthiş bir kanıksama hakim. İstismarcılar aklanarak sokaklara geri dönüyor, biz de seyirci kalıyoruz. Ve her sene 23 Nisan’da sembolik bir bayram kutluyoruz.
23 Nisan'da coşkuyla kutlama yaparken, bu utanç verici gerçeği görmezden gelmek mümkün mü? Bu özel gün, bize sadece kutlama yapmak için değil, aynı zamanda sorgulamak ve değişime öncülük etmek için de bir fırsat sunmalı.
20 Yılda 23 Nisan'dan Neler Kayboldu?
23 Nisan, sadece bir bayram değil, aynı zamanda bir milletin yeniden doğuşu, bir ulusun egemenliğini ilan ettiği anlamlı bir gündür. Bu bayram, Ulu Önder Atatürk'ün bizlere armağan ettiği en değerli hazinelerden biridir. Peki, 20 yıl aradan sonra, bu bayramın ruhuna ne kadar bağlı kaldık?
Bu gerçeğin en somut göstergelerinden biri, 23 Nisan'ın ruhuna uygun bir şekilde kutlanmamasıdır. Artık bayramlarımız, Atatürkçü değerlere ve milli birlik ve beraberlik ruhuna değil, siyasi çıkarlara ve ideolojilere göre şekillendiriliyor. Bu durum, 23 Nisan'ın anlamını ve önemini gölgede bırakıyor ve gelecek nesillerin bu bayramın gerçek ruhunu kavrayabilmelerini zorlaştırıyor.
Son 20 yılda, Türkiye'de çocukların yaşam hakkı dahi kayboldu. 2002 yılında Türkiye'de yılda ortalama 500 çocuk cinayete kurban gidiyordu. Bu sayı, 2022 yılına kadar 3 kat artarak 1500'e yaklaştı. Yine bu 20 yıllık süreçte, çocuk istismarı vakaları büyük bir ivmeyle arttı. 2002 yılında 10.000 civarında olan çocuk istismarı vakası, 2022'de 70.000'i aştı. Rakamlar sadece görebildiklerimiz elbette…
Her 23 Nisan’da, çocuklar bir günlüğüne devlet koltuklarına oturuyor, biz de bu ‘anlamlı’ günü alkışlıyoruz. Peki bu sembolik değiş tokuş, Türkiye'de yaşanan çocuk gerçekliğini ne kadar yansıtıyor? Bir günlüğüne koltuklar değişse de, çocuklar ne kadar duyuluyor? Koltuktaki yetişkinler, bu kısa süreli deneyimle, çocukların günlük yaşamındaki zorlukları, hayallerini ve endişelerini ne kadar anlayabiliyor? Koltuklar değişse de, eğitimde fırsat eşitsizliği, yoksulluk, istismar gibi birçok sorun devam ediyor!
Eğer gerçek bir değişim istiyorsak, bu sene çocukların devlet yetkililerinin koltuğuna oturması yerine, yetkililerin çocukların yerine geçmesi gerekir. Bu sayede, karar vericiler günümüz eğitim sisteminin ve diğer alanlardaki eksikliklerini, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri doğrudan deneyimleyerek daha adil ve kapsayıcı politikalar oluşturabilirler belki...
Sanayi Bakanı, sanayilerde çalışan çocuğun yerine geçsin. Tozlu, tehlikeli ortamlarda, uzun saatler yorgunluk ve sömürüye maruz kalarak çalışan o çocuğun yaşadığı zorluklara tanık olsun. Çocuk emeğinin neden bu kadar yaygın olduğunu ve bu sorunun çözümü için ne yapılması gerektiğini bizzat görsün.
Ticaret Bakanı, yolda, pazarda su satan çocuğun yerine geçsin. Güneşin altında, soğuğun altında, yağmurda, her koşulda çalışmaya çalışan o çocuğun yaşadığı zorlukları ve hayallerini anlasın. Sokaklarda, parklarda su satan çocukların kimsesiz olmadığını, onların da hayalleri ve gelecekleri olduğunu görsün.
Sağlık Bakanı, SMA hastası çocuğun yerine geçsin. Hastalığın getirdiği zorlukları, acıyı ve çaresizliği bizzat yaşasın. Tedaviye erişimdeki engelleri, ilaçların pahalılığını ve ailelerin yaşadığı maddi ve manevi yükü görsün. Her çocuğun sağlıklı bir şekilde yaşama hakkına sahip olduğunu ve bunun için gerekli adımların atılması gerektiğini anlasın.
Bu karanlık tablodan kurtulmak için acil adımlar atmamız gerekiyor. Çocuk haklarının korunması ve yaşam hakkının güvence altına alınması için yasal düzenlemeler yapılmalı. Artık çocuk istismarına, çocuk haklarının yok olmasına ve şiddete karşı sesimizi yükseltelim. Her çocuğun güvende ve sevgiyle büyümeye hakkı olduğunu unutmayalım.
Unutmayalım ki, 23 Nisan, sadece bir bayram değil, bir umut ışığıdır. Bu ışığı söndürmemek, gelecek nesillere aktarmak hepimizin görevidir.