Allah kimseyi utandırmasın. 83 yaşımda yol alırken, mesleğim icabı ülkemizin çeşitli illerinde, özellikle Aksaray, Urfa ve Hatay’ın Amik Ovasındaki toprak ağalarınca yıllarca el konulan hazine arazilerini, devletimizin yetkilendirmesi sonucu, yüz binlerce dönüm hazine arazisini, topraksız ve az topraksız ailelere sorumlu bir kişi olarak dağıtımını yaparken, toprağa kavuşan ailelerin, sahip oldukları toprağı avuçlarken döktükleri sevinç gözyaşları hayatımın yol haritasını oluşturdu. Bu uygulamalarımda yasaların ve vicdanımın sesine hep kulak verdim.
Hatay ilinden, 1979 yılında Malatya’ya Toprak İskân Müdürlüğüne Toprak Komisyonu Başkanı olarak atandım. Malatya’da 1979 yılından, emekli olduğum 1988 yılına kadar Malatya’mızın çeşitli köylerinde hazine arazilerinin dağıtımından, ‘Köy Yerleşim’ alanlarının tespitine kadar, ev sahibi olmayanlara bu arazilerinin verilmesinde Komisyon Başkanı olarak hak sahibi tespitinde bulundum. 1980 yılında Karakaya Barajı gölü altında kalan, Yazıhan Durucasu köyünden, Pütürge Doğanyol ( Doğanyol o yıllarda Pütürge İlçesine bağlı bir köydü) köyüne kadar yüze yakın köyün işlenebilir arazilerinin su altında kalması sebebiyle, hak sahibi ailelerinin iskân edilmesindeki tespitini yasaların ve vicdanım sesini dinleyerek yaptım. Aydın Didim Altın Kum sahillerine 1.Km. yakın bir arazide, Malatya’dan oraya iskan edilen ailelere iki katlı (dubleks) ev ile, işlenebilir 20 dönüm arazinin verilmesine, ayrıca Konya’nın Yağlıbayat köyünde iki katlı ev ile 165- 201 dönüm arasında, arazi vermek üzere bu ilere, hemşerilerimi ve eşyalarını birkaç kez bizzat konvoyun başında yolculuk yaparak taşıyarak yerleştirdim. Halen oralarda yaşayan ve Malatya’mızda yaşayan yakınları hemşerilerim bunun yakın tanığıdırlar.
Ev ve arazi sahibi olmalarına devletimin beni yetkilendirmesi sonucu sorumlu bir kişi olarak bugüne kadar ne kendimi, ne ailemi utandıracak bir yaşam tarzım olmadığı gibi, 1960 yılından bu güne kadar yazdığım köşe yazılarımda ve 25 yıl yaptığım TV. Programlarımdan da hayatıma maddi çıkarı ve haramı sokmadım. Yazımın başlığı ile bu anlattıklarımın ne alakası var diyenlere daha anlatacaklarım var.
2016 yılı Ağustos ayında İnönü Üniversitesi Rektörlüğü seçimleri yapılıp, üniversite hocalarımızın tercihlerini (seçime katılanların 50’ye varan 359 oyla) Ahmet Kızılay Hocamızdan yana kullandıkları oy sonucunun alındığı dönemde, Hatay’da oğlumun yanındaydım. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın onayına sunulmak üzere sonuçlar makama gönderildiği haberini medya üzerinden öğrenmiştim. Hatay’dan İnönü Üniversitesi Rektörlük Seçimi Üzerine bir köşe yazısı yazarak, üniversite hocalarımızın tercihlerine siyasilerin bir anlamda da Sayın Erdoğan’ın hocalarımızın çoğunluğunun tercihine uyulması konusunda bir köşe yazısı yazmıştım. Köşe yazımın sonuç bölümünü şu satırlarımla noktalamıştım. ‘’Ahmet Kızılay Hocamızın ilk adımda atacağı olumlu adımların hem üniversitemize hem de şehrimize önemli katkılar sağlayacağını ve barışçıl bir ortamın yaratılmasına olumlu etki yapacağını düşünüyorum. Bu seçimlerin üniversitemize ve şehrimize hayırlara vesile olmasını diliyorum. 15 Temmuz 2016 Malatya Söz Gazetesi Asım Demirkök.’’
Cumhurbaşkanımız hocalarımızın tercihleri yönünde adımını atmış ve Ahmet Kızılay Hocamızın Rektörlüğünü onaylamıştı. Ahmet Kızılay Hocamızın siyasi argümanlara girmeden yaptığı çalışmalarını yakından izliyordum. Diğer Sayın rektörlerimizin siyasilerle ve siyasete ilişkin geçmişte attıkları adımları ve söylemlerimi eleştirel bir dille ve yorumlarımla köşe yazılarımda yerini aldılar. Bu yazılarımın önemli bir bölümü ise çoktan ‘Çerçeveye Sığmayanlar’ kitabımda yerini alacaktı. Aldı da.
Derken 2019 yılı Ağustos ayında anam rahmetlinin 1945’li yıllarda yaygın olan ve adını söylemeden, o hastalığa (verem), adı yere çağıla derdi. Şimdi ben de günlerce ağlayarak ve adını söyleyerek sevdiğim eşimin adı yere çakılası ‘kanser’ hastalığına yakalandığı teşhisini, Malatya Araştırma Yeni Devlet Hastanesi değerli doktorlarından Sayın Reşat Erdoğan teşhisi ile birlikte, bizi bir an önce Turgut Özal Araştırma Hastanesine gitmemiz için yönlendirdi. Eşim hastalığını öğrenince ve ben de insan olarak önce bu hatalığı kabullenemedik. Bir iki gün eşim çocukları olmak üzere kimseyle görüşmek istemedi. Sonra kabullenerek zorlu bir sürecin bizi beklediğini bilerek, Turgut Özal Araştırma Hastanemizin yollarına uzandık. Günlerce süren tetkikler sonucu ne zaman biteceğini bilmediğimiz ‘kemoterapi’ sürecimiz başladı. Bir yandan kemoterapi devam ederken, tetkikler tetkikler birbirini kovaladı. Bazen haftanın iki üç gününü hastanede geçirdiğimiz günlerimiz oldu. Geçtiğimiz kış aylarında eşimin enfeksiyon kapması sonucu, 39-40’lara varan ateşle acil servise zorla yetiştirebildik. Annesi Özgür oğlumun kucağında, yanında İbrahim oğlum ve onun yanında ben dururken, bir anda eşim oğlumun kucağına sessizce yığılıverdi. Eşimi kaybettiğimizi düşündüğüm bir anda, orada bulunan hekim ve çalışanların acil müdahalesi sonucu hayata dönüş sevincini bize yaşatmışlardı. Sonra hastane yatış sürecimiz.
Yaşadığım bunca yaşam tecrübem; hastalıkla mücadelenin iki önemli unsurunun çok önemli olduğunun düşünüyorum. Hastalıklarla mücadelenin bumlarsız olamayacağını hayat bir kez daha bana öğretmiş oldu. Bunun önceliklerinden birinin aile dayanışması ile birlikte sevgi, umut, sabır idi. İkincisinin tümüyle sağlık çalışanlarımıza bağlı olduğunu düşünüyorum. Kızım yok ama kızlarım olsa bu kadar dayanışma örneğini gösterip gösteremeyeceklerini kanıtlayamayacağım için şimdilik bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak bu iki kızıma anam rahmetlinin sözünü yeri gelmişken burada söylemek istiyorum. Yapılan yardımlara, iyiliklere karşın, ‘ayaklarına dolaşsın’ derdi. Ben de rahmetli anamın bu dileğini dillendirerek, çocuklarımın ‘ayaklarına dolaşsın’ inşallah diyorum.
Turgut Özal Araştırma Hastanemize gelince sevgili hemşerilerim çalışanların tümünü, tüm bölümlerini ve bölümlerin başkanlarını, çalışanlarını, hastanemizin yönetişimini bir buçuk senedir içinde görerek ve bizzat içinde yaşayarak izledim. Halen içinde hastamın ‘kemoterapi’ sürecimiz devam ettiği için yakından izliyorum. Diyorum ki Allah sizlerden, sağlık çalışanlarımızdan razı olsun diyorum. Ayrıca yaşadığımız bu ‘Kovid 19.’ Süreciyle birlikte yalnız ben değil tüm halkımız bu duanın ortakları olduğunu biliyor ve işitiyorum. Mustafa Kemal Atatürk o sözü boşuna söylememiş. İçinde yaşayarak, yoluna koyarak, devletin sağlık hizmetlerinin temelini sağlam atarak, ‘Beni Türk Hekimlerine Emanet Edin’ demiş. İyi ki Mustafa Kemal Atatürk’ümüz olmuş ve iyi ki o sözü kayıtlara düşerek bizlere örnek ve kulaklarımıza küpe olsun diye söylemiş.
Turgut Özal Araştırma Hastanemizdeki hocalarımızdan ve çalışanlarından hangi birini sayayım ki; Onkoloji Bölüm Başkanı Tamer Elkıran Hocamızı ve kemoterapi uygulama bölümünde yerini alan Baş Hemşire Demet Hanım ve diğer hemşireler ve çalışanlar olarak, kanser hastalarının ve yakınlarının tüm streslerine karşın, onları iyileştirmek için her gün, ama her gün nasıl canla başla çalışmalarını anlatmak için inanın anlatacak bir kelime bulamıyorum. Karaciğer bölümünde eşim ameliyat olduğunda, ünü dağları taşları aşan Sezai Yılmaz Hocamız ve ekibini hangi kelimelerle anlatabilirim ki. Ameliyatını gerçekleştiren Burak Işık hocamız ve ekibini nerelere sığdırabilirim ki. Ya hastalığın başlangıcında itibaren Patoloji Bölümünden, Nükleer Tıptan, Işın tedavisini sürdüren başta Öztun Temelli hocalarımız ve çalışanlarından mı söz etsem. Tek kelime ile ellerine, yüreklerine, gönüllerine sağlıklar diliyorum.
Ahmet Kızılay Hocam, Değerli Rektörüm. Diğer hizmetleriniz yanında, hele bu Kovid-19. Sürecinde Yeni açılan Onkoloji Hastanemizi yalnız Malatya’mıza değil, Bölgemize ve Türkiye’mize kazandırmanız hem bir hemşeriniz, hem bir yazar, hem de bir hasta eşi olarak sizin elerlinize, yüreğinize, gönüllerinize sağlıklar diliyorum. Şükranlarımı sunuyorum. Hastanemize, riskli hastalarımızı götürürken, birçok riskli bölümlerden geçtiğimizi düşünerek, bu hastalığa karşı riskli olan eşim, ben ve oğlum nasıl önlemler alacağımızı, diğer riskli hastalar ve sahipleri olarak da, günler öncesi durup düşünürdük. Şimdi öylemi? Ayrı bir mekân, ayrı bir giriş, ayrı bir asansör yolu ve asansöre ulaşma ve kendine özel, ‘kanser’ hastalarına ait özel bir,‘ Yeni Onkoloji Hastanesi.’ Gazeteci yazar televizyoncu genç arkadaşlarımın bütünüyle bu Yeni Onkoloji Hastanemizi araştırıp yazmaları, Malatya’mız için önemli bir hizmet olacağını ve Türkiye’mize duyurulmasının da, ayrıca Malatya’mız açısından önemli bir kazanım olacağını buradan söylemek istiyorum.
Ahmet Kızılay Hocam; Hatay’dan yazdığım ve başarılı olacağınıza inandığım, umut ettiğim 0 köşe yazım için, benim umudumu yitirtmediğiniz ve yeşerttiğiniz için, Malatya’mıza siyaseti bulaştırmadan, bölümlerin kendi işleyişinde izleyebildiğim, görebildiğim kadar güzel bir ‘yönetişim’ hizmeti sağlamaları için bölüm başkanlarına ve hastane ‘Başhekimimize’ inisiyatif geliştirmelerini sağladığınız için ve bundan böyle Malatyalı hemşerilerimize hizmetlerinizin devamı için sevgi, selam ve saygılarımı bu vesile ile buradan iletmek istiyorum.