Şu âlemde matematik bir incelik, bir nizam ve düzen görüyoruz. Bu akıllı, şuurlu, zeki ve muktedir bir varlığın eseridir. Elimizle dokunduğumuz, beş duyumuzla idrak ettiğimiz, akıl ve zekâdan, şuur ve yaratıcı kudretten mahrum şu madde, akıl, şuur, zekâ neticesi var olan ve matematik incelik içinde, ahenk ifade eden bu kâinatı yaratabilir mi? Asla…
Bu âlemdeki nizama ait birkaç müşahhas misal verelim;
Güneş yakmaz ve kavurmaz. Çünkü dünya ile güneşin mesafesi bir mimar-ı azam’ın sonsuz irade ve kudretiyle tespit edilmiştir.
Güneş de (ilahi bir ayettir ki) kendi karargâhında (mahrekinde devamlı seyr ve) cereyan etmektedir. Bu mutlak galip (her şey’i) hakkıyla bilen “Allah’ın” takdiridir. Kur’an: (Yasin 38)
Ne güneşin aya erişip çarpması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. “Ecram’dan” hepsi de ‘ayrı ayrı’ birer felek de yüzerler. Kur’an: (Yasin 40)
Gecelerin ve gündüzlerin 24 saat içinde tespit edilişi tesadüfi değil, hikmetli bir ilahi hesabın neticesidir. Zira gecelerin ve gündüzlerin bu ölçünün dışında bir uzunluğu ve sıcaktan canlıların mahvolmasına yol açabilirdi.
Atmosfer tabakası daha kalın olsaydı, güneş ışınlarını zor alırdık. Daha ince olsaydı gök taşları (meteor’lar) dünyaya yağar ve mahvederdi…
Ay takdir edilen ölçüden biraz daha büyük veya yakın olsaydı, günde iki defa denizler karaları istila ederdi. Tesadüfi hareket eden bir kâinatta günler her defasında 24 saat, yıllar muntazam bir akış içinde 12 aydan ibaret olur muydu?
Yine örümceğe ağ yapmasını, ipek böceğine koza örmesini, arıya bal ve petek yapmasını kim öğretti diye düşünüyor, soruyor ve cevabını verebiliyor muyuz?
Bu hayranlık veren nizam karşısında insanlık daima Allah’a iltica etmiş ve haykırmıştır…
Ey Allah’ım! Sen ki, bizi yarattın, vücuda getirdin. Senden başka tapılacak, kul olunacak bir varlık yoktur. Her eserde “Senin te’sirin,” kuvvetin, kudretin ve hâkimiyetin aşikâr. Sen mutlak varsın ve mutlak “Bir’sin.” Bütün ilimler, senin kudretini ve hikmetini anlatmak için var olmuştur. Bütün gönüller, senin yarattığın doğru, güzel ve iyi bir alemin seyrinde mes’ud. Dirilten, öldüren, yaşatan, koruyan, affeden, kahreden, sonsuz merhamet sahibi “Sen’sin.” Sen her şeyin evvelinde ve sonunda varsın. Allah’ım! Sana inanıyoruz! Biz insanlar senin varlığın önünde, ateşin ne olduğunu bilmeyen fakat ısınan körler gibiyiz. Ateşin sıcaklığı gibi, senin varlık nurunu, ruh hikmetini duyuyor, hissediyoruz ya, bu bize kamil bir iman için yeter!.. ÂMİN…