Hz. Ali’nin don değiştirmiş Alisoylu hanedan simgesi, kurtarıcı mehdi olarak görülen Safevi soyu, Kızılbaş Türkmenler tarafından büyük bir coşkuyla sahiplenildi. Erdebil’e akın akın gelen Ustacalu, Şamlu, Rumlu, Tekeli, Karamanlu, Dulkadir, Varsak Türkmenleri uzunca süren mücadeleleri sonunda bu soyun temsilcisi Mürşid-i Kamil Şah İsmail’in önderliğinde Safevi Devletini kurmayı başardılar (1501). Sınırları Dicle’den başlayıp, Ceyhun Nehri’ne kadar uzanan geniş coğrafyada 1736 yılına kadar hüküm sürdüler. Başlangıçta bir Kızılbaş Türkmen hareketi olarak başlayan ve devletleşen süreç, zaman içinde inanç olarak Şiiliğe evirilip Türkmen grupları iktidarın yönetim kademelerinden uzaklaştırdı. Şah Abbas döneminde gücünün zirvesine çıktı, paydaşı olan tüm imparatorluklar gibi zaman içinde tarihin tozlu sayfaları arasına karıştı yok oldu. Hal böyle olmasına rağmen devrinde Şii ve Kızılbaş inanç üzerinde bıraktığı etki ve köklü değişiklikler günümüzde İran ve Anadolu coğrafyasında yaşayan Şii ve Kızılbaş toplulukları üzerindeki kalıcı etkisini halen sürdürdüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.
Anadolu’da Haydari, Kalenderi, Bektaşi, Babai, Ahi, Hurifi, Bedredini akidelerin etkisinde olan Türkmen grupların “Şafi Mezhebinden bir Sünni olan Şeyh Safiyyüddin (ö. 735\1334) kurduğu Safaviyye Tarikatına” (Daftary, 2016) bağlılığı aslında bu tarikatın mezhepler üstü bir nitelik taşıdığını ve herhangi bir mezhebe mal edilemeyeceği de bir gerçek olarak akla daha yakın durmakta. Tarikat Şeyh Safi ile birlikte birçok yörede farklı inançta toplulukları kendisine mürit edindiği, “Safvetu’s-safa müellifi, Şeyh Safi’nin Türkistan, Karahıtay, Çin Türkistan, Hindistan ve Serendib (Seylân) çevresindeki taraftarlar üç yıllık yol meşakkatine katlanıp gelen yolcu ve ziyaretçileri bize bu konuda bir fikir vermektedir.” (Abbaslı, 1976) Eğer Şeyh Safi belli bir mezhebe mensup olsaydı Anadolu’da, Doğu Asya’da, Irak-Suriye coğrafyasında insanlar akın akın Erdebil’e gelmezlerdi. “Bize göre o, mezhepler üstü bir sufi olup, onun Şii veya Sünni meşrep olduğu yönündeki tartışmalar sonraki döneme ait gelişmelerle bağlantılıdır.” (Yaman, 2012)
Erdebil Tekkesinin Siyasallaşma süreci
Merkezi Erdebil’de olan Safevi tarikatı Azerbaycan ve Doğu Anadolu’da hızla yayıldı, Türkmen aşiretleri üzerinde etkisini artırdı. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Türkmen aşiretleri bulundukları yerleri terk ederek akın akın Erdebil’e gelmeye başladılar. Başlangıçta mezhepsel ve siyasal bir özellik göstermeyen tarikat Şeyh İbrahim’in (ö. 1447) oğlu şeyh Cüneyd (ö. 1460) döneminde siyasi amacı görünür oldu. “Cüneyd tarikatı militan bir devrimci harekete dönüştürdü. Şeyh Cüneyd daha önce Şii gulat’ın savunduğu tipte aşırı dinsel fikirlerle birleştirilen Şii duygular sergileyen ilk Safevi Mürşidiydi.” (Daftary, 2016).
Şeyh Cüneyd’in bu özelliğini bilen amcası Cafer, onu Karakoyunlu Sultanı Cihangir Şah’a siyasi amaçlar güttüğü niyetinin ise devlet kurmak olduğu yönünde şikâyette bulundu. Bunun üzerine kendisi de Şii olan Cihan Şah ülkesini kaybedeceği korkusuyla Cüneyd’i Erdebil’den kovdu. Şeyh Cüneyd’in yeni adresi ise Anadolu Türkmenlerinin yanı oldu. Önce Osmanlı Sultanı Murat’a gitti, kendisine Kurt Beli mevkiisinin verilmesini ve bölgede irşada başlamak istediğini bildirdi. Sultan Çandarlı Halil Paşa’nın uyarısı ile bu isteği reddetti, ona bir miktar para verdi; “Bir tahta iki sultan sığmaz” dedi, başından savdı. Şeyh Cüneyd burada umduğunu bulamayınca Karamanoğulları’nın kontrolündeki Konya’ya Sadreddin Konevi Dergahına gitti. Burada iyi karşılanmadı savunduğu görüşler nedeniyle cemaatle namaz kılması engellendi, dergâhın dışında cemaatten uzakta imama uyup namaz kıldı. Bir gün dergâhın şeyhi, Şeyh Abdüllatif ile tartışmaya girişti, tarikatın geleneklerini/içtihadını sorguladı. Şeyh Abdüllatif’e sorduğu, “Ashaba mı bağlılık evladır, yoksa evlada mı?” sorusunda tartışma düğümlendi. Şeyh Abdüllatif, kast ettiğiniz konuda ashaba bağlılık evladır, çünkü bu hususta ayet vardır.” cevabına Şeyh Cüneyd, “O ayetler nazil olduğunda sen orada mıydın/ onlarla birlikte miydin?” diye çıkışınca Şeyh Abdüllatif, Cüneyd’e bu sözleriyle kafir olduğunu, onun yolundan gidenlerin de kafir olacağını, çünkü Kur’an’ı tezyif ve ayetleri inkâr ettiğini söyler. Tartışma kavgaya dönüşür orada bulunanlar her iki şeyhin kollarına girerek oradan uzaklaştırırlar. (Gündüz, 2018)
Bu olaydan sonra Karamanoğulları’nın baskısı üzerine Konya’dan ayrıldı, Toroslarda yaşayan Varsak Türkmenleri’nin yanına gitti. Varsak Türkmenleri onu coşkuyla karşıladılar. Karamanoğulları burada izini bulunca bu defa Türkmenler’in kışlık alanları olan Halep’e geçti. Bu defa Memlükler Cüneyd’den rahatsız oldu üzerine kuvvet gönderdiler bunun üzeine buradan da kaçmak zorunda kaldı ve Çepni Türkmenleri’nin yanına gitti.
Oymaklar arasında sürekli yer değiştirmek zorunda kalan Şeyh Cüneyd, Haci Bektaşi Veli ve Anadolu’nun gezgin dervişlerinin batıni etkisinde olan Türkmenler arasında 12 İmam ve Ehlibeyti üzerine yaptığı ateşli konuşmalarla bu grupları etkiler ve bolca mürit edinir. Türkmenler için Şeyh Cüneyd Hz.Ali donunda zuhur etmiş bir kişiliktir kutsanır ilahlaştırılır. Yıllardır bekledikleri Mehdi nihayet gelmiştir. Allah’ın Aslanı, velayet kapısı Hz. Ali’nin elinden zorla gasp edileni yeniden alacak olan ilahi adaletin bir temsilcisi olarak Şeyh Cüneyd yüceltilir.
Türkmenler’in desteğiyle Trabzon Rum İmparatorluğuna saldırısı Osmanlı’nın müdahalesi ile başarısız olunca Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan Bey’e sığındı ve onun kız kardeşi Hatice Begüm ile evlendi. Bu evlilik Şeyh Cüneyd’in Türkmenler üzerindeki etkisini daha da artırdı. Burada edindiği müritlerine, diğer bölgelerde gelen Türkmenler de katılınca bu defa Çerkezlerin üzerine yürüdü, epeyce ganimet edindi. Tarikat artık siyasallaşma sürecine girmişti ki Şirvanşah Halil bu durumdan rahatsız oldu üzerine ordusunu gönderdi. Yapılan savaşta Şey Cüneyd öldürüldü. Tarikatten, devletleşmeye doğru giden hareketin meşalesi de bir süreliğine sönmüş oldu. (Yazının Devamı Yarın)