Şu TOKİ kuraları var ya… Herkesin dört gözle beklediği, hayalleri süsleyen o çekilişler. “Acaba bana çıkar mı?” diye günlerce heyecanla bekleyenleri, sabırsızlıkla sonuçları takip edenleri biliyorum. Fakat ne hikmetse, her şey o kadar yavaş ilerliyor ki sabırsızlık yerini umutsuzluğa, hatta öfkeye bırakıyor.

Malatya'da deprem sonrası evsiz kalan binlerce aile, yeni TOKİ evlerine kavuşacaklarını umdu. İlk başta umut veren projeler anlatıldı, kuralar çekildi, "Bu sefer tamam" diye düşündük. Ama sonuç? Evler hala ortada yok. Her çekiliş sonrası biraz daha bekleyen insanlar artık dayanamıyor. "Kurayı kazandık, ama evimiz hâlâ inşa edilmedi. Ne zaman bitecek?" soruları gün geçtikçe daha yüksek sesle sorulmaya başladı.

Geçenlerde kahvede bir amca, "Bizim ev için 2025'ü bekliyoruz, ama o da belki. Gördüğüm kadarıyla her şey yavaş ilerliyor," dedi. Bir başkası da ekledi: “Konteynerde yaşarken, bana ev çıkmasının ne anlamı var? Yapacakları varsa bir an önce yapsınlar.”

Bu işin bir de sosyal medyadaki boyutu var. İnsanlar artık sadece sokakta değil, internette de seslerini duyurmaya çalışıyor. Twitter’da, Instagram’da binlerce kişi her gün TOKİ’ye, belediyelere, hükümete sorular yöneltiyor. Ama maalesef o soruların cevapları çok gecikiyor.

Benim anlamadığım şu: Madem bu kadar insan evsiz kaldı ve bu kuralar bir umut ışığıydı, neden işler bu kadar yavaş ilerliyor? Kimse kimseyi suçlamak istemiyor belki ama beklemekten başka çare kalmayınca, insanlar çözümü suçlu aramakta buluyor.

TOKİ evleri, bir yerden sonra sadece bir bina değil, insanların geleceğe dair umudu oluyor. Eğer o umudu da alırsak, geriye ne kalır? Şimdiye kadar kaybedilenleri geri getiremeyiz belki, ama en azından vaat edilen evleri bir an önce hak sahiplerine teslim etmeliyiz. Aksi halde, bu hayallerin kırılması daha büyük problemlere yol açacak. Sabır da bir yere kadar sonuçta, değil mi?