Hepimizin içinde kuşkusuz ufak, tatlı, sevecen, eğlenceli bir çocuk var. Diğer taraftan yaşanmışlıklar, tecrübe olarak hayatımıza eklenen deneyimlerimiz, ders aldığımız ve hala ders alamadığımız için devamlı benzerlerini yaşadığımız olay ve durumlarla yaşanan, yaşanmaya devam edilen yıllar.
Merak ediyorum, çocukken kontrolsüz yaşamak nasıl bir histi hatırlayan var mı? O zaman bizi yetişkinler kontrol ediyordu. Acaba çocukken mi öğrendik yetişkin olduğunda kontrolü elinde tutmak gerektiğini? Kontrol etmenin, yönlendirmenin, güçle bir ilgisi olduğuna inanmış olmalıyız. Sonuçta doğru bildiklerimiz, en çok sevdiğimiz, bizim biricik öğretmenimiz, yol göstericilerimiz olan anne- babalarımızdan, büyüklerimizden gördüklerimizdi. Ve bu işi çok iyi yapıyorlardı. Neyi ne zaman yememiz gerektiğini, ne zaman oynamamız veya ne zaman uyumamız gerektiğini ve daha birçok şeyi kontrol edip, belirliyor, sınırlar çiziyor, kuralar koyuyorlardı. Onlar olan yetişkin dünyası ve çocuk olan bizlerin dünyası arasında sanırım ilk mesafe de o zamanlar başlıyor, ilişki bağı kopmaya başlıyor, ayrımlar oluyor. Çocuk yetişkin dünyasına ait olmak istiyor. Çünkü orası daha özgür bir alan geliyor. Anne ve babayı taklit edip, kopyalamaya başlıyor. Çocukların ilgisi o yüzden hep yetişkin dünyasında oluyor. Bilgili, güçlü, doğru, büyük olmak istiyorlar. Yetişkin dünyasında güçleri ve kendi hayatları olacakları gerçeği ile büyüyorlar…
İçimizdeki çocuğu yok sayarak yetişkin dünyasının içinde hayat gayesinde harmanlanıyoruz. Aile kuruyor, çocuk yetiştiriyoruz. Kendi biricik hayatımızda durmadan daha çok çalışıyoruz. Durmadan ve sormadan nasılsın diye içimizdeki çocuğa, görmeden ve duymadan yanı başımızda ki çocuğu devam ediyoruz bildiğimiz tek doğruda…
Soru sormayı belki de en çok cevabı korkuttuğu için yapmıyoruz. Ama öyle ya da böyle ötelemiş çocukluğumuzu içimizde bastırıp, içimizde ki çocuğu susturup, biz de onlar olan, yetişkin dünyasında yerimizi alıyoruz.
Hayatın karmaşası içinde başımıza ne gelirse gelsin, bütün olumsuzluklar, istenmeyen olaylar ve kontrolümüzde olmayan koşullar içinde dahi hayata tutunmamıza, yaşama sevincimizi canlı tutmaya ve yine de umutla, sevgi ve motivasyonla yola devam etmemize yardımcı olan o şahane çocuksu taraflarımız hem bizi biz yapan hem de birbirimize yakınlaşmamıza neden olan tarafımız. Bu tarafımızı kaybetmemek için inatla duygularımıza sahip çıkabiliyor olmamız, çok anlamlı ve gerekli…
İçimizde ki çocuğu ortaya çıkartacağımız zamanları dikkatle seçmeyi başarabilmemiz sağlıklı yetişkinler olmamız demek.
Şöyle ki; Çocuğunuzun gözlerinin içine bakın ve orada kendi içinizdeki çocuğu görmeye çalışın. İçinizdeki çocuk da sizden sevgi, ilgi ve eğitim bekliyor…
Kısacası; İçinizdeki çocuğu beslemeye, yaşatmaya, eğlendirmeye devam. Tek bir farkla! Adam olmak, kadın olmak, anne baba olmak, yani aslında yetişkin olmakla, çocuk olmanın farlı ama dengeli olduğu bilinci ile…
İçimizdeki çocuk hep yaşasın o varsa bizde varız, boş verin büyüsün herkes, içimdeki çocuğu seviyorum. Nerede bir çocuk görsem, oynamaktan vazgeçmeyeceğim, iyi ki var ve beni terk etmiyor. Dilerim herkesin içindeki çocuk, mutlu bir şekilde bir yerde kalsın. Saygılar…