Güneş, suyun derinliklerine nüfuz etmek için görklü ışıklarını gönderir yere. Ay ve yıldızlar minder atıp bir yandan kahvelerini yudumlarken bir yandan da Kanalboyu’nu seyrederler. Su ve güneş ışınları gün boyu cilveleşip dururlar. Kanalboyu’nda, gecenin sükûnetini bozan seher özenle yıkarken bir gün önceden kalan kirleri Türk’ün türküsünü de eksik etmez dilinden. Yeni güne merhaba demeden önce Kanalboyu pırıl pırıl ve tertemizdir. Ab-ı hayat… Can suyu… Yeniden doğuşun habercisi, aşk ile gümleyince Kernek’te ab-ı hayat; yolculuğu başlar Kanalboyu’nda. Kernek’in deli kısrağı Kanalboyu! Şen şakraktır oynar durmaz yerinde. Kernek’le buluşmak, Kernek’le konuşmak, Kanalboyu’yla koşuşmak, ab-ı hayatla kol kola olmaktır adeta. Sırlı, ketum Kanalboyu, nice aşklara şahit olmuştur. Kaç kez kırılıp dökülmelere sessiz kalmış, kaç mevsim gelip geçmiştir ebrulu gözlerinin önünden. Kaç hazan sonu gözyaşlarına boğulurken kaç cemreden sonra baharla birlikte yeniden yemyeşil gülümsemenin hazzını tatmıştır kim bilir? Kernek, sevip de kavuşamayanların acıları ile birlikte gözyaşlarını da alır koynuna. Sonra da akar gider; karışır Fırat’a. Nice ağıtlar gizlidir onun gözyaşlarında. Onun içli gözyaşlarını, yaktığı ağıtları kıyısında gezinenler göremezler, önünden geçenler duyamazlar. Kanalboyu görklü su. Rengi gök, alnı ak, köpüğü bembeyaz su. Zamanla yarışan su. Analar ne ağıtlar yaktı senin başında. Kaç sevgili gözyaşlarını akıttı senin sularına… Bir dile gelsen, bir söyleyebilsen nice destanlar çıkar bağrından… Kanalboyu görklü su; Beydağı’na sırtını dayamış, Derme’den ılgıt ılgıt esen yelin serinliğinde, türküler söyleyerek koşar Fırat’a. Kernek’in Kevser’i yola düşürdüğü yerdir

Kanalboyu.

Kernek… Ahh! Kernek…

Kanalboyu öyle bir yer ki, Rabbim cennetten bir köşe göstermek için yaratmış sanki. Havası ılık, suyu serin, etrafı cıvıl cıvıl; şen şakrak.Miski amberi buraya taşır seher yeli. Yeşillikler, kuş cıvıltıları, akan Kevser’in şırıltısıyla insana huzur verir. Kernek’in sessizce akan hayat suyuna gündüz güneş, gece ay ve yıldızlar eşlik eder. Mevsim bahar olunca renk renk mücevherlerle bezenir; çiçek olur, gül olur, şiir olur, aşk şarkıları olur dillerde…

Kernek’in nazlı kızı Kanalboyu yürürken ak köpükten gelinliğin içinde durmaz koşar, Fırat denen o büyük sevgiliye... Kanalboyu görklü su; derdi, gamı, güzellikleri taşır sırtında. Çiçeği, gülü, bülbülü ziyaret eder yurdunda. Su hayat, su medeniyet, su insan… Sever, sevilir; düş görür, hayal görür; yer görür, gök görür, kuş görür; berduş görür, serhoş görür Kanalboyu…

Malatya’da Kanalboyu, ab-ı hayat akmıyorsa; Beydağı iğde, ıtır, kekik kokmuyorsa; dut, kara erik, ceviz, kayısı çiçek açmıyorsa; analar, bacılar değirmene kalkmıyorsa; güneş, ay, yıldız Kernek’e bakmıyorsa; kıyamet yakındır, demiş eskiler.

“Anom, anom, anom Kernekli misin?

Kerneğe gelmeye yeminli misin?”

Kanalboyu, Malatya’ya candır, canandır, hayattır, aşktır, sevdadır, sevgilidir, mutluluktur. Bu kadim dost, müjdedir yeniden diriliştir.

Zamanla yarışmak, zamana meydan okumaktır.